The Economist, Japonya verilerini bir araya toplamış. Japonya'da sanayi üretimi 2009 Şubat ayında, 1983 yılından bu yana en düşük düzeye düştü ve yüzde 38 daraldı. Reel GSYİH 2008 yılının son çeyreğinde (yıllık hale getirilmiş hesaplama ile) yüzde 12 daraldı. OECD Japonya'nın GSYİH'sının 2009 yılı bütününde yüzde 6.6 daralmasını bekliyor. 2008 yılında Japonya'nın ihracatı yarıya indi. İhracat ve ihracata dönük yatırım beraberce hesaba katıldığı zaman Japonya GSYİH sayısının yarısı ihracattan. Japonya'da otomotiv üretimi de 2009 ilk iki ayında bir yıl evvele göre yüzde 50 kadar düşmüş bulunuyor. Japonya'da işsizlik oranı yüzde 4.4 ama 2009 yılı sonunda çıktı açığının (yani potansiyel GSYİH ile gerçekleşen GSYİH arasındaki fark) yüzde 10 değerine ulaşacağı düşünülüyor. Japonya'da kamu kesiminin borcunun GSYİH oranı olarak yüzde 200 civarına yükseldiği de ortada. Henüz bütçe açığı küçük ama 2009 sonunda yüzde 5.9 oranına ulaşacağı tahmin ediliyor. Faizler ise yüzde 0.1 düzeyinde. Ortalama Japon vatandaşının tasarrufu gelirinin beş misli kadar ve bu tasarruf G-7 ülkeleri arasında en yüksek oran. Ancak bu tasarrufların yüzde 60 kadarı 60 yaş üzerindeki ve emeklilik sistemine güvenmediği için harcamayan kişiler tarafından tutuluyor. Japonya 2009 ocak ayında 143 milyar dolar cari denge fazlası vermiş. Bu da GSYİH oranı olarak yüzde 2 civarında.
Japonya, Almanya ve Çin gibi ülkelerle beraber dünyanın fazla veren ekonomilerinin tipik örneğini oluşturuyor. 'Fazla ülkeleri' kişi başı gelirleri yüksek (veya Çin gibi hızla artan) ama tasarruf fazlası, yani harcama kıtlığı yaşayan ülkeler. Bu nedenle de cari denge fazlası yaşıyorlar ve dev döviz rezervleri birikiyor. Bu ülkelerin cari denge fazlası hızla daralan dış talebe rağmen dev boyutta. Çin cari denge fazlası son 12 ayda 400 milyar dolar (yüzde 6.1), Almanya'nın cari denge fazlası 224 milyar dolar (yüzde 5.3), Japonya'nınki ise 143 milyar dolar civarında (yüzde 2).
Diğer ekstremde ise ABD, İngiltere ve İspanya gibi 'açık ülkeleri' var. Bu ülkeler sürekli cari denge açığı yaşamaktalar. ABD'nin son dönemde düzeyi iyice düşen cari denge açığı 2008 sonunda son 12 ayda 673 milyar dolara ulaşmış ve GSYİH oranı olarak yüzde eksi 3.3. İngiltere ayni dönemde 44.6 milyar dolar cari açık vermiş, bu da oran olarak eksi yüzde 2 civarında. İspanya ise 145 milyar dolar veya GSYİH oranı olarak yüzde 7.8 cari açık vermekte. Bu ülkeler tasarrufu kıt ve harcaması yüksek ülkeler.
Kriz ortamında, açık ülkelerinde özel taraf, hane halkı ve şirketler harcamayı kısıp tasarrufa başlıyor, iç talep düşüyor. Ekonomi hızla daralırken, kamu kesimi devreye giriyor ve dev harcama yapmaya başlıyor ve yüksek dozda para yaratılıyor. ABD bütçe açığı 2009 için yüzde 13.7, İngiltere bütçe açığı 2009 için yüzde 11.3 ve yüzde 7.4 olarak tahmin ediliyor.
Halbuki fazla ülkelerinden Çin 2009 yılında yüzde 3.6, Almanya yüzde 3.9 ve Japonya yüzde 5.6 yani düşük oranda bütçe açığı planlıyorlar. İşte burada kavga kopuyor. Zaten Çin ve Japonya uzun süre paralarını dolar göre düşük değerli tutarak dış talebi artırmış ülkeler. Almanya ise euro sistemi içinde AB genelinin trendlerine bağlı. Son zamanda Alman parası birkaç yıl evvelki 0.8 euro dolar başına değerine göre parasının hızla aşırı değerlenmesini yaşadı, bir ara 1.60 dolar euro başına gibi değerler görüldü. Japon Yen'i de ancak kriz başından bu yana parası değerlenen bir ülke, kontrol ülkesi Çin ise parasına çok yavaş değer kazandırıyor.
Bu durumda 'açık ülkeleri' krizin yarattığı yükün büyük kısmının açık ülkeleri tarafından yüklenildiğini, bunun adil olmadığını, fazla ülkelerinin de kamu harcaması yapmasını, daha fazla bütçe açığı vermesi ve iç tüketimi arttırması gerektiğini söylüyorlar. Buna karşılık 'fazla ülkeleri' ise krizin zaten açık ülkeleri tarafından çıkarıldığını, bu nedenle esas faturayı krize katkısı, yani suçu olmayan ülkelerin ödediğini, bu nedenle fazla ülkelerinin 'inlemesinin' de normal olduğunu söylüyorlar.
Tabii bir de Türkiye gibi ülkeler var. Geçmişte sorun ve kriz çıkartmış olan ama, bu sefer krizin kaynağı değil , kurbanı olan ülkeler.
İşte G-20 toplantısı, yukarıda anlattığımız esas sorun olan açık ve fazla ülkeleri arasında dengelenmeye pek dokunmayıp, IMF tarafından 'gariban kurbanlara' dağıtılacak bonusları yükseltebilmek için finansman sağlıyor, yani pansuman yapıyor.
G-20 ne dünya için dün bahsettiğimiz tür bir uluslararası yeni para sistemi önderdi, ne de bugün vurguladığımız gibi yapısal dengelenme konusunda bir yaklaşım üretti. Bu nedenle de biz dün 'ameliyat değil pansuman' başlığını attık.
Tabii Türkiye açısından 2009 ve sonrası için bütçeyi yeniden gözden geçirmek ve IMF ile anlaşmak önemli. Bunu yapmazsak, 2001 krizi sonrasındaki bütçe ve borç başarılarımızı siler, 2001 öncesine benzer bütçe ve kamu borç sorunlarına düşeriz. Türkiye'de de özel taraf tasarruf arttırırken, kamu harcama yapıyor olacak, bütçe açığı verecek ve kamu borcu yeniden yükselecek, ama mesela Japonya gibi bunu finanse edecek dev tasarruf tabanımız yok. Dış tasarruf akışı da durgun. Bu nedenle uzun süre düşük büyüme ve düşük istihdam yaşamamak istemiyorsak, seçim de bittiğine göre, şimdiden adım atmamız gerek!
(Kaynak: Akşam Gazetesi | 06.04.2009)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.