Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre Aralık 2008 itibariyle işsizliğin ülkemizde yüzde 13,6 oranında olduğu, buna göre de işsiz sayısının 3 milyon 274 bin kişiye çıktığı anlaşılmaktadır.
İşsiz kalan her kişi, üretim gücünü milli ekonomiye katkı sağlar nitelikteki etkinliğini kullanma olanağından yoksun, buna karşılık belli bir tüketim yapması zorunlu bir ekonomik birim olarak kabul edilmelidir. Bir başka anlatımla işsiz kalan bir kişi üretim yapamayacak ancak buna karşın günlük yaşamını sürdürebilmek için tüketecektir.
Ülke ekonomisinde önemli olan; çalışabilir nitelikte olan herkesin üretime katkı sağlayabilmesi için onlara çalışma olanağının sağlanmasıdır.
Olayı bir başka açıdan değerlendirecek olursak halihazırda işsiz kalanların asgari ücretle çalışmasına imkân sağlayacak bir ortamın yaratılması halinde ülke ekonomisinde hem arz hem de talep açısından çok önemli bir katkının sağlanması mümkündür.
Her çalışan belli bir tüketim yaratmakta, buna bağlı olarak üretimi dolayısıyla talebi artırmaktadır.
Çalışan her kişi elde ettiği ücret geliri ile orantılı, vergi yasalarında öngörülen şekilde Gelir Vergisi ödemekte, dolayısıyla oluşan vergi gelirlerinin artışına veya söz konusu gelirin oransal oluşumuna katkı sağlamakta, buna bağlı olarak da sosyal güvenlik kurumlarından pay almaya devam etmektedir. Bu bağlamda işsizlik sigortası da muhtemelen bu kişilere belli bir ödeme yapmak suretiyle işsiz kalanların günlük yaşamlarını sürdürmelerine katkı sağlamaktadır.
Türkiye'de işsiz kalanların sayısı her geçen gün artarken, mevcut rakamsal verilere göre vergi dairelerine kayıtlı mükellef sayısı da giderek azalmaya başlamıştır. Vergi mükellefi sayısının azalışı muhtemelen vergi gelirlerinin de azalmasına neden olabilecektir. Mevcut rakamsal veriler de bu eğilimi göstermektedir.
Mükellef sayısındaki azalma, vergi gelirlerinin azalmasına neden olurken işsiz sayısının artması da üretimi olumsuz etkilemekte olup, böyle bir durumda işsiz kalanların günlük yaşamlarını sürdürmesi konusunda devlet bütçesinden harcama yapılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Özellikle talep yetersizliğinden kaynaklanan ekonomik darboğazlarda talebi ve istihdamı artırıcı politikalara önem verilmesi zorunlu olup, bu aşamada çalışanlardan kamu kesimine aktarılan paylarda belli indirim yapılması zorunlu olmaktadır. Örneğin çalışanlar üzerinden sosyal güvenlik kurumlarına aktarılan primlerde belli bir indirim sağlanması, Gelir Vergisi uygulamasında düşük oranlı tarifelere yer verilmesi gibi.
Günümüzde 4.329 TL de dahil bu miktara kadar olan ücretlerden sosyal güvenlik kurumlarına aktarılan sigorta primi oranları işveren için yüzde 19,5, çalışan için ise yüzde 14 olmak üzere toplam yüzde 33,5'tir. Buna göre brüt 1.000 TL aylık alan bir kişi için sosyal güvenlik primine
ödenmesi gereken prim toplamı (1.000x0.355) 355 TL'dir. Bu miktarın kriz dönemlerinde en fazla toplam yüzde 15 olarak belirlenmesi halinde 1.000 TL tutarındaki brüt ücrete işveren ve çalışan belli bir maddi yarar sağlayabilecek, bunun sonucunda işveren 1.000 TL için sigorta primi olarak (1.000x0,75=) 75 TL, çalışan ise (1.000*0,75=)785 TL olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarına 335 TL yerine toplam 150 TL intikal edecektir.
Aynı şekilde örneğin çalışan sayısının yoğun olduğu bölgelerde Gelir Vergisi'nde en düşük oran yüzde 10 olarak belirlenebilir. Bu bağlamda da ücretliler için geçerli olmak üzere en yüksek vergi oranı yüzde 25 olarak belirlenmek suretiyle ücretlilere ayırma kuramına uyumlu düşük oranlı bir Gelir Vergisi uygulamasına ağırlık verilebilir.
Kanımızca talep yetersizliğinin yoğunlaştığı dönemlerde çalışanların işverenlere maliyetinin azaltılması suretiyle işçi çıkartmalarının önüne geçilmesi, bu suretle ekonomiye katkı sağlayabilecek ve piyasa canlılığında itici güç olan ücretli kesimi çalışır vaziyette tutmak gerekmektedir.
Oysa ülkemizde daha çok stok eritmeye yönelik ve dolaylı vergide indirim yaparak fiyat indirimine bağlı olarak talebin artırılması ve böylece stokların eritilmesine önem veren bir maliye politikası uygulanmaktadır.
Talep yetersizliğine dayalı ekonomik durgunlukta ücret gelirlerinde işverene maliyetini azaltmadan tek taraflı olarak vergisel müdahale ile talebin canlandırılması düşüncesi ve beklentisi kanımızca yanlıştır.
Ücretli sayısında azalma; ekonominin fakirleşmesi, en azından zorunlu tüketim mallarında satış hacminin düşmesi, daha açıkçası azalması anlamına gelmektedir.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 21.03.2009)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.