BASINDAN YAZILAR
Her koyun kendi bacağından mı? / Deniz Gökçe - MuhasebeTR

Her koyun kendi bacağından mı? / Deniz Gökçe

1929-1933 arasındaki Büyük Depresyon'un ortaya çıkışı ve uzun sürmesi konusunda yazılıp çizilen her analizde vurgulanan birkaç önemli faktör vardır. O dönemde dünya işbirliği yapmayı bırakmış ve ulusal korumacılık azarken, ülkeler para sistemini de değiştirmiş, altın para sisteminden çıkılmış ve  her ülke kendi parasını devalüe ederek, işsizliği komşularına ihraç etmeye çalışmış.
Bugün de bu tür tehlikeler var. 2 Nisan tarihinde Londra'da bir araya gelecek olan G-20 ülkeleri toplantısının ön hazırlıkları için bu hafta sonu toplanan G-20 ülkelerinin Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları arasında uluslararası işbirliği konusunda epey görüş farklılıkları var.
IMF dünya ülkelerine 2009 ve 2010 yıllarında GSYİH oranı olarak yüzde 2 boyutunda destek paketi kökenli ek bütçe açığı vermelerini tavsiye ediyor. ABD de bu söylemi destekliyor. Tabii her ülkeye aynı boyutta değil.
Avrupa ülkeleri ise her ne kadar IMF'e, çoğu gelişen ülkelere ve Doğu Avrupa'ya gitmek üzere, 500 milyar dolar kadar ek kredi kaynağı sağlanması konusuna sıcak baksalar da, bütçe açığı ve devlet harcamalarını büyütmek konusunda, kendi ülkelerinin refah ülkesi olması ve bu nedenle de otomatik stabilizatörlerin daha güçlü etki yaptığı ekonomiler olduklarını vurguluyor ve bu nedenle de ek devlet harcaması konusunda çekimser davranıyorlar. Alman Maliye Bakanı Peter Steinbrück ve Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker devlet harcamaları, bütçe açıkları ve  desteklerin artırılması taraftarı olmadıklarını açık seçik ifade ederek Avrupa ve ABD arasında ciddi görüş farklılıkları olduğunu sergilemekteler.
Bilindiği gibi Bush döneminin son günlerinde kasım ayında Washington'da yapılan  benzer toplantılar, 'Yeni Bretton Woods 'olarak pazarlanmış, global işbirliği beklentileri yükselmiş ama toplantılar uluslararası işbirliği konusunda hiçbir sonuç da vermemişti. Avrupa ülkelerinde devlet harcamaları zaten çok yüksek oranda: GSYİH oranı olarak Fransa'da yüzde 52, İngiltere'de yüzde 45 ve Almanya'da yüzde 44. IMF'in son tahminlerine göre de bütçe açığı/GSYİH oranı, 2009 yılında, Fransa'da yüzde 5.5, İngiltere'de yüzde 7.2,  Almanya'da ise çok daha küçük. ABD'de ise yüzde 12 oranının üstünde! ABD bu nedenle 'Siz de daha çok harcayın! 'diyor. Bu konuda işbirliği zor gözüküyor.       
Diğer taraftan medyaya aksayan haberlere göre örneğin doğrudan yabancı sermaye yatırımının 'girişi ve çıkışı ' konusunda uygulanan ulusal politikalar aslında ilginç bir korumacılık gerçeği oluşturuyor ve AB içinde de işbirliğinin pek mümkün olmadığı ve ülkelerin de Avrupa komisyonunu takamamaya başladıkları  hissini veriyor. Mesela Fransa Başkanı Sarkozy, Fransız otomotiv üreticilerini, ülke dışındaki üretimi ülke içine taşımaya davet ediyor ki, içeride iş kazanılsın. Söz konusu olan Fransız otomotiv sektöründe, devlet Renault ve Peugeot Citroen'i kurtarmak için 6 milyar euro harcarken, diğer taraftan da alenen Fransız otomotiv üreticilerine 'Fransa'da satılacak arabaların üretimi için gene AB bölgesi olan Çek Cumhuriyeti'nde fabrika açmamaları' konusunda, tüm AB kurallarının hilafına, 'ikazda bulunuyor'.  Sarkozy  doğrudan 700 bin ve dolaylı olarak toplam 2.5 milyon kişiyi istihdam eden otomotiv sektörünün iş kaybı ve işsizlik üretmesini her ne pahasına rağmen engellemek için her taraf ile kavgaya hazır. Tabii sendikalar da destek vermekte. Ama AB Rekabet Komisyoneri Neelie Kroes ise ciddi şekilde protesto etmekte.
Diğer taraftan Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, ABD, Çin ve Rusya ise tam tersine ülkelerine doğrudan yabancı sermaye girişine karşı bu tür yatırımların girişini  yavaşlatmak için giriş kurallarını değiştiren ülkeler listesinde. Columbia Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre en az bir yabancı sermaye kuralı değişikliği yaparak doğrudan yabancı sermaye girişini engellemeye çalışan ülkeler, dünya yabancı sermaye girişinin yüzde 40 kadarının gerçekleştiği ülkeler.  
Bir başka sorun da devalüasyon girişimleri ile gerçekleşmekte. Geçtiğimiz hafta İsviçre'den gelen haberler hiç hoş değildi. İngiltere, Avrupa geneli, Avustralya ve Güney Kore gibi ülkelerde global şartlar ülke paralarının değer kaybına neden olurken, ortaya bir de kendi parasını kendisi devalüe etmeye çalışan İsviçre çıktı. Bu tür politikalara ekonomi literatüründe 'beggar your neighbour' politikaları denmekte. İsviçre tahminlere göre 2009 yılında yüzde 3 civarında daralacak. Bu nedenle de daha rekabetçi olabilmek ve iç talebin daralmasını ve deflasyonu önlemek için de, Merkez Bankası kendi parası İsviçre Frangı'nın değerini kendisi düşürme çabasına giriyor. Halbuki Avrupa'da euro bölgesinde sabit kur ile bağımlı ülkeler, mesela sürünen İrlanda ve İspanya hızla durgunlaşıyor, çünkü AB tek para sistemi devalüasyona izin vermiyor.
Peki başka ülkeler de İsviçre'nin açtığı yoldan gider mi? İhracatı yüzde 50 daralan ve uzun zamandır ilk defa cari açık veren Japonya, bu yola girmeye aday en büyük ülke. Çünkü yen son dönemde çok değerlenmiş bulunuyor. Ancak dünyanın ikinci büyük ekonomisi bu yola girdiği anda ABD ve Çin'in derhal ayağa kalkacağından da kimsenin şüphesi olmasın.
Sonuçta işbirliği gerekli ama işbirliği çağrıları da pek ikna edici olamıyor galiba!

(Kaynak: Akşam Gazetesi | 17.03.2009)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM