Krizin kabullenilmesinde geç kalınması, doğal olarak önlem alınmasını da geciktirdi. Önceleri, krizin bizi etkileme biçimine ilişkin farklı görüşler üretildi. Bu bağlamda; 'teğet geçeceği', 'ucundan azıcık etkileyeceği' yönündeki iyimser görüşler kadar karamsar görüşler de ortaya atıldı. Sonraları krizin bizim olup olmadığı polemik konusu yapıldı. Bu süreçte altın değerindeki zamanı boş yere tükettik...
Nihayet, geç de olsa bazı önlemlerin alınmaya başladığını görmeye başladık. Bize göre, alınan önlemler 'ağrı kesici' niteliğinde. Yanılmış olmayı dileyerek, bu önlemlerin yetersiz kalacağını söylemek zorundayız.
Sorunun çözümünün ilk şartı, sorunun doğru tanımlanmasıdır. Türkiye'nin sorunun temelinde sadece dış kaynaklı finansal kriz yatmıyor. Öncelikle bunun kabul edilmesi gerek. Bu görüşleri 'The Economist', 'Financial Times' veya 'This is a book'da yayınlanan makalelerden almadığımız için itibar görmeyebilir.
Türkiye ekonomisi uzun bir süredir 'emanet para' ile dengelerini sağlamaktadır. Üretimde kayda değer bir artış gerçekleşmemiştir. Özelleştirme konusu, bu konunun mucitlerini bile şaşkına düşürecek kadar oldu bittiye gelmiştir. Ekonomik performansın ölçütü sadece matematiksel dengelerde aranmış ve kronik sorunlar sürekli olarak ötelenmiştir. Bu genel fotoğraf, ekonomi için bir 'dönüşüm gereğini' açıkça ortaya koyuyor...
Yeniden krize dönelim. Krize karşı kapitalizmin önder ülkeleri neler yapıyor? Örneğin, ABD'de devlet hiç olmadığı kadar ekonomiye müdahale etmeye başladı. Yakın bir gelecekte bazı Amerikan bankaları devletleştirilirse kimse şaşırmasın. Bazı Avrupa ülkelerinde devletleştirmeler çoktan başladı.
İlginç bir nokta olarak bazı 'aşırı liberal' ülkelerde yardım yapılmasının 'yerli malı kullanma' şartına bağlandığını belirtmekte yarar var. Yani, 'alın size para, ne yaparsanız yapın' felsefesi geçerli değil...
Dönelim içeriye, KOBİ'lere 'can suyu kredisi' verildi. Yetkililer uygulamanın tekrarlanacağı yönünde açıklamalar yapıyor. Bu kredi için herhangi bir şart var mı? Cahilliğimize verin ama bildiğimiz kadarıyla herhangi bir şart yok.
Kamusal nitelikteki kaynakların dağıtılmasında temel amaç, 'kamu yararı'dır. Bunu sağlamak üzere; 'işçi çıkarmama', 'üretim kapasitesini düşürmeme' gibi şartlarla bu kredinin verilmesi, amaca daha iyi hizmet eder.
Dönelim otomotiv konusuna... Torba yasamızda yer alan, otomotiv sektörüne yönelik hurda indiriminde satın alınacak otomobillerle ilgili herhangi bir şart var mı? Yok. Bu uygulamanın sadece 'Türkiye'de üretilen otomobiller için' geçerli kılınması amaca daha çok hizmet eder mi? Evet.
Gümrük Birliği Anlaşması filan bu tür düzenlemeler için bize engel olamaz. 'Biz yaptık, oldu' dediğinizde biraz homurdanıp sineye çekeceklerine emin olabilirsiniz. Öteden beri bu tip anlaşmalar, genellikle zayıf ülkeler bakımından bağlayıcı olmuştur.
Son olarak, IMF konusunda da birkaç kelam edelim. IMF'nin bize dayattığı 'ümük sıkıcı şartların' neler olduğu halen sır gibi. Bu şartların kamuoyuna açıklanarak tartışılmasının sağlanması, 'doğrunun bulunması' noktasında herkesin katkıda bulunmasına olanak sağlar. Basına kısmen yansıyan bilgilerden IMF'nin özellikle 'nereden buldun' konusunda ısrarcı olduğunu anlıyoruz.
Kanun çıkartarak (5811 sayılı Kanun) 'nereden bulduysan buldun, getir' dedik, kimse oralı olmadı. Nereden buldun başta ABD ve İngiltere olmak üzere gelişmiş 'liberal' ülkelerin hepsinde var. Böyle bir uygulama çağdaş vergi sistemlerinin esaslı unsuru. Ancak, böyle bir ortamda nereden buldun konusunun sözünün edilmesi bile kırılganlığı aşırı derecede artmış ekonomimizde istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilir...
KUTADGU BİLİG'DEN ÖĞÜTLER
Halkının senin üstünde üç hakkı vardır;
Bu hakları öde ve onları zorluğa düşürme.
Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın,
Onun ayarını koru, ey bilgisi bol.
İkincisi halkı adil kanunlarla idare et;
Birinin diğerine baskı kurmasına meydan verme, onları koru.
Üçüncüsü bütün yolları emin tut;
Yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır.
(5574-5577. beyitler)
(Kabalcı Yayınevi, Çev. Reşit Rahmeti Arat, s. 931)
1069 yılında tamamlanmış bu eserde yer alan 6645 beyitten sadece dört beyite yer verebildik. Batı'nın engizisyonlarla boğuştuğu, uygarlık ve demokrasi kavramlarının kıyısına bile yaklaşamadığı yıllarda Türk devlet yönetimi anlayışını ortaya koyan dört beyit. Kamu adına görev yapan herkesin okuyup üzerinde düşünmesi gereken bir eser...
NEDEN?
Neden 'Tüyü bitmemiş yetim hakkı' edebiyatı yapanların arkasından yolsuzluk iddiaları gündeme geliyor?
'Tüyü bitmemiş yetim hakkı' sözcüğü bir tür 'üç kağıt şifresi' mi?
'Ne zaman emekli olurum?' sorularına cevaplar
* Hüseyin Şen: Sigortalılık süreniz ve prim ödeme gün sayınız yeterli. 47 yaşınızı dolduracağınız 18.05.2010 tarihinde SSK'dan (d vredilen) emekli olmaya hak kazanıyorsunuz.
* Murat Gönençer: Prim gününüzü 5000 güne tamamladığınızda SSK'dan (devredilen) emekli olamaya hak kazanırsınız. Ancak 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren isteğe bağlı sigortalı olarak prim ödenen süreler 4/b (Bağ-Kur) kapsamında geçen sigortalılık süresi olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle 1 Ekim 2008'den sonraki isteğe bağlı prim ödeme süreniz 41 ayı (1230 günü) aşmamalı.
* Nilüfer Yelken: SSK'dan (devredilen) emekli olabilmeniz için prim gününüzü 5750 güne tamamlamanız gerekiyor. 23 ay daha prim ödeyip, isteğe bağlı sigortalılığınızı sona erdirebilirsiniz. 51 yaşınızı dolduracağınız 15.04.2025 tarihinde emekliliğe hak kazanırsınız.
(Kaynak: Akşam Gazetesi | 19.02.2009)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.