Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde 2012 yılında yapılan değişiklikle, bölgesel yönetim merkezlerinin Türkiye’de irtibat bürosu olarak faaliyette bulunabilmelerine olanak sağlandı.
Yönetmelikle yapılan düzenleme çerçevesinde, irtibat bürosu olarak faaliyet gösteren bölgesel yönetim merkezleri, diğer ülkelerdeki şirketler ve iş birimleri için yönetmelikte sayılan; yeni yatırım ve yönetim stratejilerinin oluşturulması, planlama, tanıtım, satış, satış sonrası hizmetler, marka yönetimi, finansal yönetim, teknik destek, Ar-Ge, dış tedarik ve çalışanların eğitimi gibi alanlarda koordinasyon ve yönetim hizmetleri veriyor.
Diğer irtibat büroları gibi, bölgesel yönetim merkezi olarak kurulan irtibat bürolarının da Türkiye’de ticari faaliyette bulunmaması gerekiyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi irtibat büroları, ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla, yabancı şirketlerin Türkiye’de birtakım faaliyetleri yapabilmelerine olanak sağlayan faaliyetleri yapıyor. Ticari faaliyette bulunmadıkları için, irtibat bürolarının öteden beri kurumlar vergisi mükellefiyeti tesisine gerek olmadığı düşünüldü. Uygulama da bu şekilde geldi.
İrtibat bürosu olarak kurulan ve faaliyet gösteren bölgesel yönetim merkezlerinin durumu diğerlerinden farklı değil. Bunların da Türkiye’de ticari faaliyette bulunmaları mümkün değil. Böyle olunca, 2012 yılında yapılan düzenleme sonrasında kurulan bölgesel yönetim merkezleri, vergi mevzuatında bir değişiklik yapılmadan kurumlar vergisi mükellefi yapılmadı. Gelir İdaresi de, ticari faaliyetler ile izin konusu dışında bir faaliyette bulunmaması halinde kurumlar vergisi mükellefiyet tesisine gerek bulunmadığı yönünde görüş verdi (29.09.2014 tarihli ve 2285 sayılı özelge.)
2016 yılında 6728 sayılı Kanun’la Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle, tüm giderlerinin kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan kurumlar tarafından karşılanması ve söz konusu giderlerin Türkiye'de tam veya dar mükellefiyete tabi herhangi bir kurumun hesaplarına intikal ettirilmemesi veya kârından ayrılmaması kaydıyla, Ekonomi Bakanlığı’ndan alınan izne istinaden kurulan bölgesel yönetim merkezlerinin kurumlar vergisinden muaf olması hükme bağlandı. 31 Aralık 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 11 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’yle de düzenleme ilişkin açıklamalar yapıldı ve uygulama bu çerçevede şekillendi.
Bölgesel yönetim merkezlerine muafiyet getiren hükmün gerekçesinde, ülkemizin, bulunduğu coğrafi konumu itibariyle bölgesel yönetim merkezlerinin yer aldığı bir ülke olmasına yönelik hedefi çerçevesinde bu düzenlemenin önerildiği belirtilmiş.
Yukarıda da belirttim, Mali İdare 2016 öncesinde de bölgesel yönetim merkezlerinin mükellefiyetinin tesisine gerek olmadığına ilişkin görüşler vermiş. Aksini iddia eden de olmamış. Böyle olunca muafiyet düzenlemesinin gerekçesinde yer alan bölgesel yönetim merkezlerine muafiyet getirildiğine ilişkin açıklama ve düzenlemenin neden yapıldığı tartışma konusu haline geldi.
Gördüğüm kadarıyla, muafiyet düzenlemesi sonrası konuyu inceleyen bazı vergi hukukçuları, düzenlemeyle bölgesel yönetim merkezlerine kurumlar vergisi ödemeyeceklerine ilişkin ek güvence verildiğini ifade etmişler. Bu görüşü doğru kabul edersek, düzenleme öncesi uygulama doğruydu, yeni bir muafiyet gelmedi, bir belirsizlik yasayla giderildi diye kabul etmek lazım. Ancak bu durumda da, konu net değilse, daha önce in verilmiş özelgeler de varken, kanunla düzenleme yapılmasına gerek var mıydı sorusu çıkıyor karşımıza.
Yukarıda neden getirildiğini sorguladığım, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 4-1/ö maddesiyle getirilen muafiyet hükmü, 27 Mart 2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7103 sayılı Kanun’la kaldırıldı.
Muafiyeti kaldıran madde, 7103 sayılı Kanun’un yasalaşma sürecinde, tasarıya TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda eklenmiş. Komisyon raporunda, vergi mevzuatının OECD ve Avrupa Birliği standartları doğrultusunda uluslararası vergileme ilkelerine uyumluluğunun sağlanması amacıyla muafiyetin kaldırıldığı belirtilmiş.
Görüldüğü gibi, muafiyet getiren düzenleme ile kaldıran düzenlemenin gerekçesi uyumlu gibi gözüküyor. Gerekçelere göre bir muafiyet getirilmiş, sonra muafiyete son verilmiş.
Son olarak 28 Eylül 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 23 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin “Bölgesel yönetim merkezleri” başlıklı bölümü de kaldırıldı. Bölümün neden kaldırıldığına ve sonuçlarının ne olacağına ilişkin bir açıklama yok. Ancak gerekçesini tahmin etmek zor değil. Yasal düzenleme kaldırıldığına göre, düzenlemeye ilişkin açıklamanın Tebliğde yer almasına gerek yok diye düşünülmüş olmalı.
Yukarıda özetle ifade ettim. İrtibat bürosu olarak kurulan bölgesel yönetim merkezlerinin, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 4-1/ö maddesi öncesinde de kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilmiyordu. Özelgeler de mükellefiyet tesisine gerek yok diyordu. Aslında diğer irtibat büroları için de durum aynıydı.
Muafiyet hükmü, yeni bir durum yaratmamıştı. O zaman muafiyetin kaldırılması da yeni bir durum yaratmayacaktı. Görünüşte bir yasayla yeni bir muafiyet gelmişti ama bölgesel yönetim merkezlerinin vergileme durumunda bir değişiklik olmamıştı. Gelir İdaresi de böyle yorumlamış olmalı ki, bölgesel yönetim merkezlerinin kurumlar vergisi karşısındaki durumunda bir değişiklik olmadığı yönünde görüş vermiş. (19.08.2022 tarih ve 928981 sayılı özelge)
Özelgede özetle, 2016 yılı öncesi özelgelerde olduğu gibi, Ekonomi Bakanlığı’ndan alınan izne istinaden bölgesel yönetim merkezi olarak kurulan irtibat bürosunun Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan yönetmelikte yer alan düzenlemelere göre bölgesel yönetim merkezi olarak faaliyette bulunması, ticari ve diğer gelir getirici faaliyetler ile izin konusu dışında bir faaliyette bulunmaması halinde kurumlar vergisi mükellefiyet tesisine gerek bulunmadığı, şartların sağlanamaması halinde ise mükellef olunması gerektiği belirtilmiş.
Konuyla ilgili uzunca bir değerlendirmeyi bu köşede 7 Eylül 2022 tarihli makalede yapmıştım. Bugün aynı değerlendirmeyi tekrarlamadan şunları söyleyebilirim.
- Başta bölgesel yönetim merkezleri olmak üzere irtibat bürolarının Türkiye’de mükellefiyet tesisine, defter tutmalarına ve beyanname vermelerine gerek olmadığı öteden beri kabul ediliyor ve uygulama bu şekilde devam ediyordu. Mali İdare de mükellefiyet tesisine gerek yok diyordu. Sonuçta düzenleme yapılıp sonrasında kaldırılması durumu değiştirmedi, Mali İdare düzenlemenin kaldırılması sonrasında da aynı görüşü vermeye devam etti. Dolayısıyla Yönetmeliğe uygun olarak faaliyet gösteren ve izin konusu dışında faaliyet göstermeyen bölgesel yönetim merkezlerinin muafiyet durumuyla ilgili sorun olmadığı söylenebilir.
- Gelir İdaresi’nin görüşü tartışılabilir ancak tutarlı. Muafiyet düzenlemesi öncesi ne yorum yapmışsa, muafiyet düzenlemesinin kaldırılması sonrasında da aynı mevzuatı aynı şekilde yorumlamış. İdare muhtemelen, 2012 düzenlemesinin konuyu netleştirdiğini, 2016 düzenlemesinin de bu çerçevede özünde bir değişiklik yapmadığını değerlendirmiş.
- Sonuçta, bölgesel yönetim merkezleriyle ilgili mevzuat açısından 2016 öncesine dönmüş olduk. Genel Tebliğ’in de kaldırılması sonrasında elde özelgeler kaldı. Genel Tebliği tamamen kaldırmak yerine, son durumu açıklayacak şekilde değişiklik yapılsaydı, konu özelgelere bırakılmasaydı yararlı olurdu. Bu yapılmadı, en azından bir Sirküler veya rehberle durum açıklanabilir.
(Kaynak: Recep Bıyık / Ekonomim.com | 02.10.2024)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.