Değerli okurlar, olabildiğince büyük laflar etmeme, spesifik, teknik sorunlardan hareketle naçizane görüş ve önerilerimi paylaşma gayretindeyim. Dışarıdan teşhis koymak, büyük laflar etmek her zaman yanılgı ihtimali taşır. Zaman zaman kaçındığım hataları yapıyor olabilirim. Bugün biraz genel, büyük laflar da edeceğim için bu girişi yapma gereği duydum.
Bugün iş dünyasının temsilcileri ile torba kanunda yapılacak değişiklikler görüşülecek.
Kayıt dışı ile mücadele ve kazancın vergilenmesi konusunda sektörlere, iş dünyasını temsil eden oda, birlik ve derneklere de büyük iş düşüyor.
Mali idare ile iş birliği içinde kural dışı oynayanların kurala uygun davranmaya zorlanmasında mutlaka iş dünyası da sorumluluk almak zorunda. Aksi takdirde düzenlemeler kural dışı oynayanların yarattığı sonuçlara göre belirlenecek ve en çok kural içinde oynayanlar zarar görecekler.
Ağustos ayında verilecek ikinci geçici vergi beyanlarında ilk defa enflasyon düzeltmesinin geçici vergiye etkisini fiilen yaşayacağız. Türkiye’de genel olarak işletmelerin aktiflerini borçla finanse ettiği iddia edilmektedir. Aktiflerini borçla finanse eden şirketler enflasyon düzeltmesi yaptıklarında, aktif kalemlerde değerlenebilecek kalemler (duran varlıklar, makina ve demirbaşlar) fazla olacak ve pasifte aktifi dengeleyecek kadar parasal olmayan kıymet daha az olacağından (pasif borç ağırlıklı) vergi matrahları artacak. Amortismanlar da değerlenmiş tutarlar üzerinden hesaplanacağı için bir miktar gider de yaratacak ama gelir tarafı ağır basacak. Borçlanarak sabit kıymet yatırımı yapan reel sektörün, enflasyon düzeltmesi sonrası kârları artacağından, reel sektörden alınan vergi artacak.
Henüz elde edilmemiş, kabaca rafta-depoda duran malın, duran varlıkların, demirbaş, makina ve teçhizatların durduğu yerde (enflasyon düzeltmesi nedeniyle) artan değeri üzerinden, ortada realize edilmiş bir gelir yokken, fiktif bir kazanç üzerinden vergi ödenmesi Anayasamızda ifadesini bulan vergileme prensiplerinin aşağı yukarı hepsine ters değil mi?
Uzun yıllardır uygulanan dahilde işleme rejimi çerçevesinde KDV ödemeksizin yapılan ithalat imkanının kaldırılmak istendiği, ”Mükellefler ithalat sırasında KDV’yi ödesinler ihracattan sonra iade alırlar” yaklaşımının tasarıya konmak üzere önerildiği görülmektedir. Gerekçe olarak, üretimde kullanılacak yerli mal aleyhine dezavantajlı bir durum oluştuğu, ithal edilen ürünlerin takibinin zor ve kötüye kullanımlar olduğu ifade edilmiştir. Özellikle yerli ürünler için oluşan bir haksız rekabet varsa bu hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak bu durumun et-kilenecek sektörlerle masaya yatırılarak tahlili, irdelenmesi ve beraberce çalışılması lazım.
İhracatın, döviz kazandırıcı işlemlerin tek desteklenen alan olarak ilan edildiği “Orta Vadeli Plan” dikkate alındığında, bu tür yaklaşımların aksi sonuçlar yaratabileceği endişemizi paylaşmak isterim. Sorunlu konu ve sektörleri tüm paydaşları da işin içine katarak engelleyici-çözücü adımlar atmakta fayda var. Bu konuda atılacak yanlış adımlar, sektörlere çok büyük finansman yükleri getirebilir ve rekabet güçlerini törpüleyebilir.
Devreden KDV’nin iadesi tartışmalarından beş yıl içinde enflasyonla eritilip daha sonra yok edilmesi aşamasına geldik.
(Kaynak: Zeki Gündüz / Dünya Gazetesi | 01.07.2024)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.