Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; maalesef Türkiye enflasyon batağından kısa sürede çıkacak gibi görünmüyor. Her durumda, temel amaç ve görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası’nın bunu mesela yapmadığı görülmekte. 14 Mayıs seçimlerinden sonra bu konuda nasıl bir yol yürünecek bilinmiyor, ancak kısa vadede tek haneli rakamları göremeyeceğimiz aşikar.
Enflasyon, mal ve hizmetin fiyatı ile matrah arasındaki doğrudan ilişki nedeniyle tüketicilerin sadece daha fazla KDV ödemesine yol açmamakta, aynı zamanda gelir ve servet üzerinden alınan vergilerde aşırı vergilendirmeye neden olabilmektedir.
Türk Vergi Sistemi’nde enflasyona karşı çözüm aracı olarak ‘’yeniden değerleme ’’ ve 2023 sonundan itibaren alan “enflasyon düzeltmesi” bulunmakta. Ancak bunların enflasyon karşısında mükellefleri yeterince koruduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü yeniden değerleme de enflasyon düzeltmesi de sadece gelir üzerinden alınan vergiler alanında etki göstermekte. Servet üzerinden ve harcamalar üzerinden alınan vergilerde enflasyonun olumsuz etkilerini ortadan kaldıran bir düzenleme bulunmamakta.
Bu ise, söz konusu vergiler bakımından, yapılarına göre, hem olmayan/görünüşte bir mali güç üzerinden vergilendirmeye yol açtıkları için verginin mali güçle orantılı olma ilkesine hem de mülkiyet hakkının özünü dokundukları ya da en azından ölçülülük ilkesine aykırı şekilde sınırladıkları için mülkiyet hakkı ihlaline yol açmakta.
Gelir üzerinden alınan vergilere gelince, hem yeniden değerleme hem de enflasyon düzeltmesi sadece bilanço esasına tabi işletmeler tarafından kullanılabildiğinden, bunlar dışında kalan gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükelleflerine eşitsiz davranılmış olmakta. Safi nominal geliri/kazancı eşit olan iki mükelleften bilanço esasına tabi olanı yeniden değerleme ya da enflasyon düzeltmesine göre enflasyon dikkate alınarak güncellenmiş kazancı üzerinden vergilendirilirken, diğer mükellef bunu yapamamakta.
Ticari kazancını bilanço esasına göre saptayan bir tacir aktifine kayıtlı aracın değerini güncelleyip daha fazla amortisman ayırabiliyorken, işletme hesabı esasına göre saptayan tacirin ya da bir serbest meslek erbabının envanterine kayıtlı araç için bunu yapamamasının izahı yok. Bu, mali güçleri eşit olan mükelleflerin farklı vergilendirilmesi anlamına gelmekte ve bu nedenle de maddi eşitlik ilkesine aykırılık yaratmakta.
Yasa koyucunun, tüm vergiler bakımından ve enflasyonun olumsuz etkilerini mümkün olan en iyi ölçüde ve kapsamda ortadan kaldırmaya yönelik önlemleri bir an önce alması Anayasal bir zorunluluk. Seçim sonrası işe başlayacak hükümet, bunu öncelikleri arasına almalı ve mükellefleri / toplumu enflasyon karşısında vergi hukuku alanında da korumalı.
Enflasyon düzeltmesinin gerçek mali gücü ortaya koyacak şekilde düzenlenmesinin yanı sıra, örneğin, artan oranlı tarifenin basamaklarında ayarlama yapılması, istisna miktarlarının artırılması, KDV oranlarının indirilmesi gibi düzenlemeler ilk planda yapılması gerekenler arasında.
Peki mükellefler ne yapabilir?
Yasa koyucu tarafından gerekli önlemler hukuka uygun şekilde alınan kadar, mükellefler vergi beyannamelerini (geçici ya da yıllık) ihtirazi kayıtla vererek konuyu yargı önüne taşıma hakkına sahip. Beyanname vermeyip stopaja tabi olan mükellefler, kendilerine vergi kesintisi sonrası kalan ödemenin yapılmasıyla birlikte dava açma süresi içinde yargı yoluna başvurabilirler. Tahakkuku tahsile bağlı olan vergiler bakımından ise bu imkân, tahsilatın yapılmasıyla birlikte ortaya çıkmakta.
(Kaynak: Funda Başaran Yavaşlar / Dünya Gazetesi | 09.05.2023)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.