12 Nisan 2023 tarihli makalede beyan döneminde değerlendirilebilecek seçilmiş bazı özelgelere yer vermiştim. Bugün de olabildiğince yakın tarihli, seçtiğim bazı yargı kararlarına yer vermek istedim.
- Kurum kazancı olmasına rağmen mahsup edilmeyen geçmiş yıl zararları, daha sonraki yıllarda mahsup edilebilir mi?
Somut olayda, davacı şirket 2005-2008 yıllarında zarar etmiş ve ilgili yıllar itibariyle zarar tutarları beyannamelerde gösterilmiş, 2009 yılı kurumlar vergisi beyannamesinde bu zararlar beyan ve mahsup edilmemiş, söz konusu zararların 2010 yılı beyannamesinde mahsup edilmesi üzerine tarhiyat yapılmıştır.
Kurumlar Vergisi Kanunu'na göre her yıla ilişkin geçmiş yıl zararlarının beyannamede ayrı ayrı gösterilmesi ve 5 yıl geçmemesi şartıyla mahsup edilmesinin mümkün olduğu, mükelleflerin oluşan zararlarını izleyen yılda beyan etmemeleri ve kâr beyan etmeleri durumunda, kâr beyan edilen yıldan sonraki yıllardaki kurum kazançlarından düşemeyecekleri şeklinde bir düzenleme olmadığı, bu yönde yapılacak yorumun kanun'un mükelleflere tanıdığı bir hakkın engellenmesi sonucunu doğuracağı, davacı şirket tarafından da bu şartlara uygun olarak geçmiş yıl zararlarının mahsup edildiği, söz konusu geçmiş yıl zararlarının mahsubunun kabul edilmemesi suretiyle gerçekleştirilen dava konusu cezalı tarhiyatlarda yasal isabet görülmediği sonucuna vararak davanın kabulüne karar veren Vergi Mahkemesi kararı Bölge İdare Mahkemesi’nce de uygun bulunmuş, temyizen incelenen bu karar Danıştay Dördüncü Dairesi’nce onanmıştır. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 08.03.2022 tarih ve E:2018/2920 K:2022/1384 sayılı kararı)
- Kurum kazancının yüzde 5’i sınırının olduğu durumda, kurum kazancı nedir?
Vergi Mahkemesi, mali bilanço kârına göre üzerinden kurumlar vergisi hesaplanan kurum kazancı içinde kanunen kabul edilmeyen giderlerin de yer aldığı, bu durumda, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda, yapılacak bağışın, kurum kazancından indirilmesinin öngörülmesi karşısında, yapılan bağış ve yardımın tespitinde mali bilanço kârına göre, üzerinden kurumlar vergisi hesaplanan kurum kazancının esas alınması gerektiği gerekçesiyle dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık görmemiş ve davanın kabulüne karar vermiş, temyiz talebini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi de Vergi Mahkemesi Kararı’nı onamıştır. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 04.02.2021 tarih ve E:2016/14325 K:2021/753 sayılı kararı.)
- Emisyon primi üzerinden faiz indirimi yapılabilir mi?
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 10/1-ı maddesinde yer verilen "ticaret siciline tescil edilen ödenmiş sermaye nakdi artış tutarı" kavramının nominal sermaye artışına isabet ettiği, dolayısıyla sermaye yedeği olarak ayrılması zorunlu olan ve üzerinde serbestçe tasarruf edilebilmesi esas sermayenin yarısını geçmesi koşuluna bağlanan emisyon primlerinin, bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna vararak, emisyon primi üzerinden hesaplanan faizin kurum kazancından indirilmemesi yönünde tesis edilen işlemde ve bu tutara isabet eden tahakkukta hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna vararak davanın reddine karar veren Vergi Mahkemesi Kararı Bölge İdare Mahkemesi’nce uygun bulunmuş, temyizen incelenen bu karar Danıştay Dördüncü Dairesi’nce onanmıştır. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 25.05.2022 tarih ve E:2020/527 K:2022/3318 sayılı kararı.)
- Ortağa borcun ödenmesi sonrası nakit sermaye artırımı yapılması durumunda, faiz indiriminden yararlanılabilir mi?
Davacı ve ortağı holding arasında var olan borç ilişkisi, davacı şirketçe ortak holdinge olan borç ödenerek sonlandıktan sonra, davacı tarafından ortağı holdingin öz kaynaklarından karşılanmak suretiyle (ortak tarafından, davacı banka hesaplarına nakit ödeme yapılarak) gerçekleştirilen nakdi sermaye artışıyla ilgili, "davacının, örtülü sermaye müessesinin uygulamasından kaynaklanan külfetlere katlanmak istemediği, bu nedenle, yasaların tanımış olduğu indirim müessesesini kendi lehinde kullanarak peçeleme yapma ihtimali olduğu" yönündeki soyut iddia dışında, davacının indirimden yararlanmasına engel teşkil eden bir durumun bulunduğu veya indirim tutarının yanlış belirlendiği yönünde başkaca davalı iddiası ve tespitinin bulunmadığı olayda, nakdi sermaye artışının, öncesinde gerçekleşen örtülü sermaye artışından farklı bir hukuki muamele olduğu ve uyuşmazlığın da, örtülü sermaye iddiasından değil, nakdi sermaye artışı nedeniyle indirim hesaplanıp hesaplanamayacağına ilişkin bulunduğu, nakdi sermaye artışının ortak tarafından, borçlanılmak suretiyle değil, öz kaynaklarından nakden ödeme yapılmak suretiyle gerçekleştirildiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı dikkate alındığında, sermaye artışının gerçekleştirilme yönteminin indirimden yararlanmaya engel bir hal teşkil etmediği, gerçekleştirilen nakdi sermaye artışı nedeniyle, indirim imkanından, takip eden yıllarda da yararlanılacağının yasa hükmü gereği olduğu göz önünde tutularak, davacı tarafından, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/ı maddesinde öngörülen, sermaye şirketlerinin sermaye yapılarının güçlendirilmesi yönündeki amacı etkisiz kılacak bir peçelemenin gerçekleştirildiği yönünde tespitin de mevcut olmadığı anlaşılmakla, davacı adına gerçekleştirilen tahakkukun, kanunun 10/ı maddesi uyarınca, indirimden yararlanılacak yıl için maddede belirtilen şekilde hesaplanan tutarın, geçici vergi matrahından indirimi kabul edilmeyerek fazladan gerçekleştirilen dava konusu kısmında hukuka uyarlık, aksi yöndeki Bölge İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet görülmemiş ve temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararı Danıştay tarafından bozulmuştur. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 07.03.2022 tarih; E:2019/2331 K:2022/1294 ve E:2019/2371 K:2022/1295 sayılı kararları.)
- Ortaklara borcun sermayeye eklenmesi halinde faiz indiriminden yararlanılabilir mi?
Yapılan sermaye artışının ortaklara borçlar hesabının sermayeye ilave edilmesi suretiyle gerçekleştirilmiş olması karşısında, davacının Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10/1-ı maddesi uyarınca indirim hakkından yararlanabilmesi için ortaklar tarafından şirkete sağlanan sermayenin nakden sağlanması ve nakdin kredi kullanılarak ve borç alınarak temin edilmemiş olması gerektiği, dosyanın incelenmesinden ise sermaye artış tutarının ortaklara borçlar hesabının sermayeye ilave edilmesi şeklinde gerçekleşmiş olması karşısında, davacının beyan ettiği matraha istinaden yapılan dava konusu tahakkukun bu kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Vergi Mahkemesi Kararı Bölge İdare Mahkemesi’nce de uygun bulunarak istinaf başvurusu reddedilmiş, temyizen incelenen Bölge İdare Mahkemesi Kararı da usul ve hukuka uygun bulunmuş ve temyiz istemi reddedilerek onanmıştır. (Danıştay Dördüncü Dairesi’nin 25.05.2022 tarih; E:2019/5047 K:2022/3310 ve E:2019/6052 K:2022/3317 sayılı Kararı.)
- Finansman giderlerinin aktifleştirilmesi veya gider yazılması tercihi sonraki dönemlerde değiştirilebilir mi?
Vergi Usul Kanunu'nda sabit kıymete ilişkin finansman giderlerinin maliyet bedeline eklenmesi gerektiğine veya bu giderlerin ne şekilde değerlendirileceğine dair herhangi bir hüküm yer almadığı gibi 334 no'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nin "Kur farkları" başlıklı 3. bölümündeki, 163 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yatırımların finansmanında kullanılan kredilere ilişkin faiz giderleri ile yurt dışından döviz kredisi ile sabit kıymet ithal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan kur farklarının, aktifleştirme tarihine kadar olan kısmının maliyete intikal ettirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise seçimlik hak olarak doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiğinin açıklandığı, lehe oluşan kur farklarının da aktifleştirme işleminin gerçekleştiği dönemin sonuna kadar oluşan kısmının maliyetle ilişkilendirilmesi, aktifleştirildikten sonraki döneme ilişkin olanların ise kambiyo geliri olarak değerlendirilmesi veya maliyetten düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulması gerektiği, ayrıca, daha sonraki dönemlerde, seçimlik olarak hangi hak kullanılmışsa o yönteme göre işlem yapılmasına devam edileceğine dair düzenlemenin de yasa ile öngörülmeyen bir sınırlamanın yapılamayacağı düzenlenmesine aykırı olduğu dikkate alındığında, yapılan tahakkukun söz konusu giderlere isabet eden kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle tahakkuk eden verginin dava konusu edilen kısmı kaldırılmasına hükmeden Vergi Mahkemesi Kararı, Bölge İdare Mahkemesi’nce usul ve hukuka uygun bulunmuş, temyizen incelenen söz konusu karar Danıştay tarafından da usul ve hukuka uygun bulunarak temyiz istemi reddedilmiş ve Bölge İdare Mahkemesi Kararı onanmıştır. (Danıştay Üçüncü Dairesinin 12.09.2022 tarih ve E:2019/7506 K:2022/3078 sayılı kararı.)
- Şüpheli alacak karşılığı alacağın şüpheli hale geldiği yılda ayrılmak zorunda mıdır?
Vergi Usul Kanunu'nda şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir ifadenin yer almaması karşısında; davacı şirketçe 2017 yılında şüpheli hale gelen alacaklar için, 2018 yılında karşılık ayrılıp gider yazılabileceği sonucuna varıldığından, tarhiyatın bu kısmında da hukuka uyarlık görülmemiştir. (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin 07.12.2022 tarih ve E:2022/2061 K:2022/3821 sayılı kararı.)
(Kaynak: Recep Bıyık / Ekonomim.com | 19.04.2023)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.