Bir önceki yazımda, Vergi Usul Kanunu’nun “izaha davet” başlıklı 370. maddesinin uygulamasına ilişkin idari anlayışı yansıtan 519 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği hakkında eleştirel bir yazı yazmıştım. Bu yazıma ilişkin olarak GİB’den bir bilgi notu geldi. Ancak bilgi notu, köşemin sınırları itibariyle biraz uzun olduğundan ana hatlarıyla özetleyerek aktaracağım. Bilgi notunda üç önemli noktaya değinilmiş.
Değinilen birinci nokta, sahte veya yanıltıcı belge (SMİYB) kullananlarla ilgili olarak uzlaşma yolunun kapatılmasını eleştirmiştim. İdari açıklamada, “213 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin birinci fıkrasında 7194 sayılı Kanun ile değişiklik yapılarak, ek 1’inci maddenin birinci fıkrasındaki parantez içi hükümde yer alan “kesilen ceza hariç” ibaresinin “kesilen ceza ve 370. maddenin (b) fıkrası kapsamında kendilerine ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükelleflere mezkur maddeye göre kesilen ceza hariç” şeklinde değiştirilmesi sebebiyle anılan Genel Tebliğ’de SYB kullananlara bu müessese uyarınca indirimli ceza uygulanması halinde uzlaşmaya müracaat hakkının olmadığının belirtildiği ifade edilmiştir. Doğru haklılar. Kanun bu yolu kapatmış.
Ancak buradaki düşüncem, idari anlayış kanuna uygun olsa bile, kanunun kendi içinde çelişik olduğu yönündedir. Zira kanun burada, indirimli olarak kesilmiş olsa bile bir kat olarak kesilmiş cezayı -aşağıda değineceğim, idari anlayışta bu yöndeymiş- indirime esas alması dolayısıyla, uzlaşma yolunu açık tutsa idi daha tutarlı olurdu. Çünkü kanunda uzlaşma konusunda yer alan ilke, hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren fiiller dolayısıyla kesilen üç kat para cezasına karşı uzlaşma yolunun kapatılmasıdır. Zaten bu yüzden, bu fiillere inceleme elemanlarınca bir kat önerilen ve buna göre kesilen cezalara karşı uzlaşma yolu açıktır.
İkinci olarak yazımda Genel Tebliğ’de, yüzde yirmi olarak kesilecek cezanın, bir kat vergi ziyaı üzerinden mi, yoksa üç kat ceza üzerinden mi kesileceğinin belirsiz bırakıldığına işaret etmiştim. İdari açıklamada ise “indirimli olarak kesilecek cezanın hesaplanmasında hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Kanun açık bir şekilde indirimli cezanın ziyaa uğratılan vergi üzerinden hesaplanacağını belirtmiştir. Ziyaa uğratılan vergi tutarı dikkate alınacak ve bu tutarın %20’si üzerinden ceza kesilerek ihbarname düzenlenecektir.” denilmiştir. Aslında bu belirsizlik kanunda da vardır, zira üç kat ceza da neticede ziyaa uğratılan vergi üzerinden hesaplanmaktadır. Ancak idari açıklamada ziyaa uğratılan vergi tutarının %20’si oranında ceza kesileceği yazılmakla, konu açıklığa kavuşmuştur. Bu açıdan, bir başka deyişle konunun açıklığa kavuşması bakımından gönderilen idari açıklama, önemlidir.
Üçüncü olarak, SMİYB belge kullandığı konusunda emare bulunduğuna ilişkin ön tespit yapılanlara gönderilen yazı ile doğrudan beyanlarını vermeleri veya düzeltmelerinin istenecek olmasını eleştirmiş ve bu mükelleflere de savunma hakkının tanınmasının gereğinden söz etmiştim. İdari açıklamada kısaca yasa maddesi ve genel tebliğ açıklaması aktarıldıktan sonra, bu şekildeki mükelleflerin ön tespit sonucu beyanda bulunmaları zorunluluğunun bulunmadığı, eğer kullandıkları belgelerin sahte veya yanıltıcı olmadığı inancındalar ve bu konuda delilerinin kuvvetli ve yeterli olduğu kanaatindeyseler, ön tespit sonuçlarına katılmıyorlarsa incelemeyi tercih edebilecekleri, açıklama ve delillerinin inceleme sırasında vergi müfettişlerince titizlikle değerlendirileceği belirtilmektedir.
İdari açıklama, bu yönü itibariyle doğrudur. Katılıyorum, kanun bu şekildedir. SMYİB kullandıklarına ilişkin haklarında emare bulunanlara ön tespit üzerine gönderilecek yazı ile savunmalarının alınması yöntemi kanunda yoktur.
Oysa benim ifade etmek istediğim husus farklıdır (Köşemin sınırları dolayısıyla iyi ifade edememiş olabilirim). Ben konuya mükellef hakları ve kutsal savunma hakkı açısından yaklaşıyorum. Kanunda olmasa dahi, Anayasa’nın da üzerinde olan hukukun temel ilkelerine dayanan savunma hakkı, idari yorumla getirilemez miydi? Elbette getirilebilirdi. Bu konuda da mükellefleri beyanda bulunmaya davetten önce izah/savunmasının alınması yöntemi ihdas edilseydi, birileri dava açacak olsa yargı bunu iptal mı ederdi. Sanırım etmezdi, çünkü mükellefin savunması alınıyor diye verilecek bir iptal kararı hukuka aykırı olurdu. Bu şekildeki bir yorum veya düzenleme ile hiç olmazsa delilleri emareleri etkisiz kılacak derecede güçlü olan mükelleflerin haksız eleştiri ve incelemeye sevki önlenirdi, hem de vergi inceleme elemanlarının yükü az da olsa hafiflerdi. Öte yandan Ön Tespit ve İzah Değerlendirme Komisyonları’nın yapısına baktığımızda nitelikli / tecrübeli bürokrat veya denetim elemanlarından oluştuğu ve heyet olarak çalışacağı görülmektedir. Bu şekildeki komisyonların izah veya savunmayı değerlendirmesi, her halde inceleme süreçlerine göre daha iyi sonuç verirdi, diye düşünüyorum.
Şunu da belirteyim, benim amacım idareyi eleştirmek veya vergiye uyumu bozmak değildir. Meslekte 41. yılında olan bir akademisyen hukukçu ve uygulamacı olarak tüm çabam, hukuka uygun, adil, etkin bir vergi sistemi ve hukukunun oluşmasını sağlamaya katkı sunmaktır.
İdare onlarca düzenleyici işlem yapmaktadır, on binlerce bireysel işlem yapmaktadır. Yargıdan on binlerle ifade edilecek sayıda kararlar çıkmaktadır. Ben de yılda yüzün üzerinde yazı yazıyorum. Bunların hepsi doğru mudur? Hepsine katılıyor muyuz? Elbetteki hayır. Ancak doğruyu, konuşarak - tartışarak bulacağız. Bu nedenle idari açıklama gönderenlere teşekkür ediyorum.
(Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi | 18.08.2020)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.