Vergi Usul Kanunu'nun 370. maddesinde düzenlenen “izaha davet” müessesesinin uygulamasına ilişkin idari anlayış, 519 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile değiştirilmiş ve daha önceki 482 sayılı Genel Tebliğ ile uygulamada önemli değişikliklere gidilmiştir.
Yeni genel tebliğde, mükelleflerden izah istenecek konuların sayılması şeklindeki yöntemden vazgeçilmiş, izah istenilecek konular tamamen uygulama birimlerinin takdirine bırakılmıştır. Özellikle sahte veya yanıltıcı belge kullanımında getirilen yöntem ise, ileride tartışmalara yol açabilecek niteliktedir. Bu yazımda ben özellikle bu yöntem üzerinde durmak istiyorum. Önce yöntemi kısaca özetleyelim. Bu yöntemde, konuya ilişkin olarak hakkında vergi incelemesi bulunmayan veya ihbar olmayanların, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinin işlemiş olabileceklerine dair yapılan ön tespitlerde, kullanılan sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge tutarının bir takvim yılında 100 bin Türk Lirası'nı aşmadığı veya bu tutarı geçse dahi ilgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının %5'ini aşmadığı hallerde mükelleflere, Değerlendirme Komisyonu'nca SMİYB ön tespit yazısı tebliğ edilecektir.
Burada sınırların tespitinde, belge tutarları, vergiler hariç (yani KDV hariç) tutarlar üzerinden dikkate alınacaktır. İlgili yıldaki toplam mal ve hizmet alışlarının hesabında ise, tespit tarihine kadar verilen KDV beyannamelerinde yer alan indirilecek KDV'ye ilişkin her bir KDV oranı ayrı ayrı esas alınmak suretiyle söz konusu toplam mal ve hizmet alışlarına bakılacaktır. Mal ve hizmet alışlarında, KDV'den istisna olan alışların niçin dikkate alınmadığının izahı ise Genel Tebliğ'de yoktur.
Bu ön tespit yazısında mükellef, SMİYB ön tespit yazısının tebliği tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ön tespitle ilgili hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, gecikme zammı oranında hesaplanacak izah zammı ile birlikte aynı sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezasının ziyaa uğratılan vergi üzerinden %20 oranında (indirimli olarak) kesileceği bildirilecektir.
Dikkat edilirse burada izah yoktur. Sahte belge düzenleyeneler ile kullananlar arasındaki ticari ilişki, belge düzeni, bedelin ödenme şekli gibi hususlar incelenmeden kişileri kullanıcı olarak suçlamak haksızdır. Zira pek çok olayda sahte belge de düzenleyenlerin, gerçek ticari faaliyetlerinin de bulunduğu veya bulunabileceği, hususu hiç düşünülmemiştir.
Öte yandan kullanıcı olmakla eleştirilen bir mükellef incelemeye sevk edildiğinde, vergi müfettişleri 306 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği uyarınca belgenin bilerek kullanılıp kullanılmadığına da bakmakta, bu hususu raporlarında kast unsuru açısından belirtmektedir. Oysa burada Değerlendirme Komisyonu bu hususa dahi bakamayacaktır. Çünkü mükellefin savunma hakkı yoktur. Bu müessese burada, bir mükellef hakkında sahte belge düzenleyicisi diye rapor düzenlendiğinde, ondan belge alıp kullanmış olan bütün mükellefleri belge kullanıcısı olarak düzeltme beyanına davet etme amacıyla kullanılacaktır. Yani, önceden vergi dairelerinin kod listelerine göre yazdığı yazılara biraz daha ciddiyet kazandırılacaktır. Ancak dikkate edilirse, burada “izah” ve “değerlendirme” yoktur. Mükellefin savunma hakkı yoktur.
Özellikle sahte belge düzenleyicisi veya kullanıcısı savıyla yazılan raporların delillendirmedeki kalitesi ve önemli miktarının yargıdan döndüğü de dikkate alınırsa, müessesenin bu yönü itibariyle itibar göreceğini düşünmüyorum.
Kesilecek %20 cezanın matrahı da belli değildir. Vergi ziyaı cezasının bir katı üzerinden mi, yoksa üç katı üzerinden mi hesaplanacağı da açık değildir.
Bir başka açık olmayan nokta da, beyana davet edilen mükellefin bu davete icabet etmemesi halinde yapılacak incelemede, vergi müfettişinin 306 sayılı Genel Tebliğ'e dayalı olarak, “bilmeden kullanılmıştır” veya “kastı yoktur” şeklinde rapor yazıp yazamayacağıdır. Eğer yazabilir derseniz, savunmayı almadan mükellefi beyana davet eden Değerlendirme Komisyonu'nun haksızlık yaptığı ve haksız beyana davet yaptığı tescillenmiş olmayacak mıdır?
Öte yandan anılan Genel Tebliğ'de “Vergi Usul Kanunu'nun 370'inci maddesinin (b) fıkrası kapsamında %20 oranında kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunulamayacağı ancak cezada indirim müessesesinden yararlanılabileceği” hükme bağlanmıştır. Genel Tebliğ'in bu düzenlemesinin yasal dayanağı da yoktur. Bu cezaya muhatap olanlar, yine de uzlaşmaya müracaat edip, alacakları ret cevabını yargıya taşırlarsa, Genel Tebliğ'in bu kısmı muhtemelen iptal edilecektir.
Burada “gecikme zammı” oranında olmakla birlikte “izah zammı” kavramı ortaya çıkmaktadır. Kanunda bu kavram olmamakla birlikte, kanunların hep, gecikme zammı alınır demek yerine, gecikme zammı oranında alınacak bir yeni faiz kavramı getirmesini de anlamak mümkün değildir. Zira bu şekildeki düzenlemelerin hepsi, bu yeni faizin gider yazılıp yazılamayacağı tartışmasını körüklemektedir. Biraz daha açalım. Vergi kanunları gecikme faizi ile gecikme zammının gider yazılamayacağını hükme bağlarken, pişmanlık zammı, tecil faizi, izah zammı gibi diğer fer'i ödemelerde susmaktadır. Kanunların lafzi yorumunu yapacak olursak, bu fer'i ödemelerin hepsinin gider yazılabileceği sonucu çıkmaktadır.
Kısacası, 370 sayılı Genel Tebliğ'in, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanıcılarına ilişkin bölümü, bence sorunludur ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.
(Kaynak: Bumin Doğrusöz / Dünya Gazetesi | 13.08.2020)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.