Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat, ülkelere göre 2018-2019 yıllarındaki elektrik ve gaz fiyatlarındaki değişimi gösteren yeni istatistiklerini yayımladı. Buna göre Avrupa'da 2018'in ikinci çeyreği ile 2019'un ikinci çeyreği arasında elektrik ve gaz fiyatının en fazla arttığı ülke Türkiye oldu.
Satın alma gücüne göre elektrik fiyatlarına bakıldığında ise en pahalı elektrikte ilk sırada geliyoruz. En ucuz elektriğe erişenler ise İzlanda, Norveç ve Finlandiya'da. Bu verilere şaşırmadık tabii ki.
ENERJİ EKONOMİSİ
Konumuz Türkiye'nin göz ardı edilen sorunlu enerji ekonomisi. Neyi yanlış yapıyoruz da en ucuz elektriğe ulaşabilen İskandinav ülkeleriyle aynı ligde oynayamıyoruz veya neden karbon salım oranıyla dünyayı en çok kirleten ülkeler arasındayız?
Dağlar ülkesi Norveç, modern sanayi ülkeleri arasına girmesini öncelikle barajlardan elde ettiği ucuz hidrolik elektrik enerjisine borçlu. Ülke ilkbaharda eriyen kar sularıyla sonbaharda aralıksız yağan yağmurunu yüzlerce baraj gölünde topluyor. Elektrik ihtiyacının yüzde 98'ini hidroelektrik santrallerinden karşılıyor. Almanya'nın ihtiyaç fazlası rüzgar enerjisini Norveç'e taşıyıp ihtiyaç halinde Norveç barajlarından elde edilen elektriği Almanya'ya getiren deniz dibi kablosunun döşenmesiyle bu oran yüzde 100'ün de üzerine çıktı.
Kişi başına en çok elektrik tüketilen ülke olan İzlanda ise enerji üretiminin tamamına yakınını yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak yapıyor. Konut ısıtmaların neredeyse tamamı jeotermal enerjiden sağlanıyor.
Tartışmasız en kârlı enerji yeşil enerji, en iyi ekonomi çevre dostu, yerli enerjiye yatırım yapan ekonomi. Sayısız dünya enerji raporu da bunu doğruluyor.
Peki Türkiye'deki “yenilenebilir” ve “yerli” enerji tablosu bize ne vadediyor?
24 Mayıs'taki “yerli” ve “yenilenebilir” kaynakların elektrik üretimindeki payının yüzde 90'a ulaşarak bir rekor kırdığı açıklandı. Ancak YDD İklim krizi ve Yenilenebilir Enerji Çalışma Grubu'na göre daha yolun çok başındayız.
Önümüzdeki en büyük engel, Türkiye'nin güneş ve rüzgar enerjisi için tarife garantisinin diğer ülkelerden oldukça düşük olması. Kısıtlı güneş alma kapasitesine rağmen fotovoltaik sektöründe önde gelen bir ülke olma başarısını gösteren Almanya, bu konuda örnek alınabilir. Almanya'da güneş enerjisi santrallerine 20 yıl boyunca 31.94-43.01
kWh alım garantisi verilmektedir. Türkiye'de trafo merkezlerinin yapımıyla ilgili maliyetin yatırımcı üzerindeki yükü de azaltılmalıdır. Karbon vergisi uygulaması ile elde edilecek gelirler, yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesinde kullanılmalıdır.
2012 yılında karbon vergisi uygulamasına geçen Avustralya'da elde edilecek karbon vergisi gelirleri, yükselecek elektrik fiyatlarının dengelenmesinde ve yenilenebilir enerjiye geçişte ticaret ve endüstri sektörünün desteklenmesinde kullanılmaktadır.
ÇÖZÜM NÜKLEER ENERJİ DE DEĞİL
İlki Mersin'de kurulmuş olan Akkuyu Nükleer Santrali ya da Sinop'ta yeni kurulacak olan santralin, sanılanın aksine bize ekonomik ya da çevresel bağlamda bir fayda sağlaması imkansızdır. Nükleer enerji, ekonomik, sosyal ve ekolojik maliyeti olağanüstü yüksek, etik anlamda tartışmalı bir seçenektir. 2050 yılına kadar %100 yenilenebilir enerjiye geçişin mümkün olduğunu ortaya koyan bilimsel çalışmaların yayınlandığı günümüzde, atıkları 10 bin yıl boyunca tehlike oluşturan
nükleer enerji, sürdürülebilir bir çözüm olarak masaya yatırılamaz. Düşük karbon emisyonları nedeniyle enerji krizinin çözümünde bir seçenek olarak gösterilen nükleer enerjinin, yalnızca atık sorunu düşünüldüğünde bile, girilmemesi gereken bir yol olduğu açıktır.
Nükleer enerji tüm ulusal stratejilerden çıkarılmalı, 2023 yılı için belirlenen 5000 MW'lık hedef kaldırılmalı ve bu yatırımlar için ayrılan mali kaynaklar yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için kullanılmalıdır.
Özellikle 2011 yılında yaşanan Japonya-Fukushima kazasından sonra nükleer enerji ile ilgili endişeler daha da artmıştır. Enerji ihtiyacının %22'sini nükleerden karşılayan Almanya, 2022 yılına kadar nükleer santralleri kapatma kararı almıştır.
Türkiye'nin enerji üretiminin yüzde 60'a yakını termik santrallerden karşılanırken, bunu yüzde 19.7 ile hidroelektrik santrallerinden (HES) üretilen enerji izliyor.
Bakanlık verilerine göre, 2019 yılı Ağustos ayı itibarıyla Türkiye genelinde 31 ilde 259 adet rüzgar enerjisi santrali (RES) bulunduğu belirtildi.
Yenilenebilir enerji üretiminde bir artış olduğu aşikar ancak bu oranlar AB ortalamalarının çok altında ve yetersiz.
Yılda 55 milyar dolar enerji ithalatına harcama yapan Türkiye'nin, yenilenebilir enerji kaynaklarının üretiminin sadece gelecek nesillere temiz bir gezegen bırakmayıp, aynı ölçüde ekonomik büyümeyi de teşvik edeceğini aklından çıkarmaması gerekmektedir
(Kaynak: Nedim Türkmen / Sözcü Gazetesi | 25.07.2020)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.