BASINDAN YAZILAR
Gecikme Faizi Sabitlenebilir mi? - MuhasebeTR

Gecikme Faizi Sabitlenebilir mi?

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu’nun 47. maddesinde, amme alacaklarının rızaen ödenmesine ilişkin olarak, “orantılılık ilkesi” getirilmiştir. Bu ilkeye göre yapılan ödemeler, alacaklı idare tarafından, borçlunun amme borçlarına ve bu borca bağlı fer’ilerine orantılı olarak kabul edilmektedir. Basit bir örnekle açıklayalım. Örneğin aleyhine cezalı tarhiyat yapılan mükellefin vergi dairesine 10 bin TL vergi aslı, 17 bin 500 TL vergi cezası ve 22 bin 500 TL gecikme faizinden oluşan toplam 50.000 TL borcunun oluştuğunu varsayalım. Bu mükellef, borcunun 30 bin TL kısmını ödemek istediğinde yaptığı ödemenin, %20 ’si olan 6 bin TL vergi aslına, %35’i olan 10 bin 500 TL cezaya, %45’i olan 13 bin 500 TL de gecikme faizine mahsup edilecektir. Böylece kısmi ödemelerde mükellefin daima vergi aslına denk düşen bir bakiye borcu kalacağından, bu borca gecikme zammı işleyecektir. Mükellef, borcunun tamamını ödemedikçe, vergi aslı da kapanmayacaktır. Bu mükellef söz konusu tarhiyat aleyhine dava açsa, dava süresince vergi aslına, bu defa gecikme faizi işlemeye devam edecektir.

6183 sayılı Kanun’la kabul edilen bu ilke, borçlunun yanı sıra alacaklının da haklarını koruması, bir başka deyişle hem alacaklının hem de borçlunun menfaatlerini dengelemesi ile adil bir yol olarak görülebilir.

Buna karşılık borçlar hukukumuzda kural, daha katı ve alacaklı lehinedir. Zira borçlar hukukumuza göre, borçlu tarafından yapılacak kısmi ödemelerin tamamı, kural olarak öncelikle vadesi gelmiş faiz ve masraflara mahsup edilir (Borçlar Kanunu md. 100). Böylece borçlunun katlanacağı faiz yükü, üzerinden faiz yürütülecek bakiye borç tutarı daha fazla olacağından, daha yüksek tutarlarda olacaktır.

Vergi Usul Kanunu’muz 112. maddesinde ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilerde, eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş verginin normal vade tarihinden tahakkuk tarihine kadar geçen süre için, gecikme zammı oranında gecikme faizi alınması öngörülmüştür. İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilerin mükelleflerince (veya sorumlularınca) dava konusu yapılması halinde ise gecikme faizinin, ödeme yapılmamış kısmına, verginin normal vade tarihinden yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçecek süre için hesaplanması öngörülmüştür (md. 112/3-c).

Bu gecikme faizi idarece hesaplandıktan sonra, uygulamada İHB 2 veya 112 ihbarnamesi olarak anılan Vergi / Ceza ihbarnamesi ile mükellefe duyurulur. Bu ihbarname, gecikme faizi açısından tarh işlemi niteliğindedir. Dolayısıyla gecikme faizinin yanlış hesaplandığı veya haksız olduğu iddiası ile bu işlem aleyhine dava açıldığında, işlemin yürütmesi, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca kendiliğinden durur ve artık tahakkuk veya takip işlemleri oluşturulamaz. Bu durumda faize faiz işlemez.

Vergi Usul Kanunu’nun aynı maddesinde (fıkra 3/son paragraf ), “dava açılması nedeniyle tahsili duran vergi ve cezalar mükellefler tarafından istenildiği takdirde davanın devamı sırasında da kısmen veya tamamen ödenebilir” düzenlemesi de yer almıştır.

Görüldüğü gibi Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 3. fıkrasının son bendi, ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan mükelleflere (veya sorumlulara), dava süresince gecikme faizi işlemesini durdurma amacıyla vergi aslını ödeme olanağı vermiştir. Cezanın ödenmesine gerek yoktur. Çünkü cezaya zaten gecikme faizi işletilmesi söz konusu değildir.

Bu olanak, mükellefler için, davadan haksız çıkma ihtimaline göre kullanabilecekleri son derece önemli bir haktır.

İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanununun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflere tanınan, sadece vergi aslına ve/veya vergi cezasına mahsuben ödeme de bulunabilme olanağı, 6183 sayılı Kanun’da yer alan ve yukarıda açıkladığımız “ödemede orantı ilkesi”nin bir istisnasıdır.

İkmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanununun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflerin yapacakları –orantı ilkesine istisna oluşturan- bu ödemelerini, bir dilekçe ile yapmaları ve ödemelerini hangi borçlarına mahsuben yaptıklarını ve dava haklarını kullandıklarını - mahkeme ve dosya numarası ile - dilekçelerinde belirtmeleri gerekmektedir. Zira aksi halde İdare, bu istisnai hakkın kullanılıp kullanılmadığını bilemeyeceğinden tahsilatı, 6183 sayılı kanuna göre orantılayarak kabul edecektir. Öte yandan söz konusu hakkını kullandıklarını belirtmeyenlerin ileride bunu ileri sürmeleri de hem güç olacak hem de başkaca hukuki tartışmalara da yol açacaktır.

NOT: Bu yazıyı 2017 yılında yayınlamıştım. Günümüzde vergi incelemelerine bağlı tarhiyat ve davaların artması sebebiyle, pek fazla bilinmeyen bu olanağı özetle hatırlatayım istedim.

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 30.06.2020)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM