Son günlerde elimize geçen pek çok faturanın altında yer alan ve fatura borcunun süresinde ödenmemesi halinde belli bir oranda vade farkı veya faiz alınacağına dair kayıtları, bu yazımda ele alıp irdelemek istiyoruz. Kısaca irdeleme konumuz, bu faturalara süresinde itiraz etmezsek, bu kayıtları da kabul etmiş sayılıp sayılmayacağımız.
Bilindiği gibi, Türk Ticaret Kanunu'nun 23. maddesine göre, bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa, içeriğini kabul etmiş sayılır.
Buradaki itiraz edilme veya itiraz edilmeme yolu ile kabul, ispat yükünün yer değiştirmesi sonucunu doğuran, bir başka deyişle aksi her zaman ispat edilebilecek olan bir adi doğruluk karinesi yaratır. Fatura içeriğinin doğruluğunu ve taraflar arasındaki satış, istisna, kira vb. sözleşmeye uygunluğunu ispat yükü, taraflar arasında bir uyuşmazlık doğması halinde, kural olarak faturayı düzenleyene aittir. Ancak faturayı alanın, süresinde itiraz etmemesi ve böylece faturanın doğruluğunu zımnen kabul etmesi halinde ve bir uyuşmazlık durumunda, faturayı düzenleyen artık doğruluğu ispat yükünden kurtulur ve bu defa faturanın yanlışlığını ispat yükü faturayı alana geçer.
Günümüzde birçok halde kesilen faturaların alt kısımlarına, taraflar arasında daha önceden bu konuda bir anlaşma olmadığı halde, gecikme halinde çoğu kez oranda belirtilerek- vade farkı alınacağına ilişkin notlar konulmaktadır.
Vade farkı, yasal düzenlemeler kapsamında tanımlanmış ve kabul edilmiş bir kavram değildir. Son yıllarda ülkenin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yargı kararları ile ortaya çıkmış olup, para borcunun ifasındaki gecikmeden zarar gören alacaklıyı koruma amacını taşımaktadır. Bu nedenle de gerek tanımı gerek uygulanması konusunda yargısal uygulamada ve doktrinde görüş ayrılıklarına konu olmaktadır. Uygulamada gerek sözleşmelerle gerekse de faturaya "alacağın belli bir zamanda ödenmemesi halinde belirli bir oranda vade farkı alınacağı" kaydı konulmak suretiyle hayata geçirilmektedir.
Uygulamada fatura vade farkı kesişmesinde doğan tereddüt ise, faturaya sekiz günlük sürede itiraz edilmemiş olunan hallerde, vade farkına ilişkin kayıtların da fatura içeriği kapsamında görülüp, faturayı alan tarafından kabul edilmiş sayılıp sayılmayacağı noktasında oluşmuştur. Bu konudaki tartışmalar, hem doktrinde görüş ayrılıklarına, hem de Yargıtay'ın muhtelif Daireleri arasında içtihat uyuşmazlıklarına yol açmıştır.
Bu tartışmalı konu, geçtiğimiz yıllarda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu tarafından da gündeme alınmış ve Genel Kurul E. 2001/1 K.2003/1 sayı ve 27.6.2003 günlü Kararı ile içtihadın, "taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara ‘bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir' ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça Ticaret Kanunu'nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde, bu durum sadece fatura içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının diğer tarafça kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği" yönünde birleştirilmesine karar vermiştir.
İçtihatları Birleştirme Kurulu bu karara varırken, fatura içeriğinin ne olduğu sorusuna da yanıt aramış ve Ticaret Kanunu'nda fatura içeriğinin ne olduğunun açık olarak düzenlenmemiş bulunması dolayısıyla, bu boşluğun Vergi Usul Kanunu'ndaki faturaya ilişkin hükümlerden hareketle doldurulması gerektiğine karar vermiştir.
Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olarak karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olan ve süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan faturaların içeriği, ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili konularda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda, buna muhatabınca itiraz edilmese dahi, bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir.
Nitekim Kuruldaki tartışmalar sırasında, Kanunun 23/2. maddesindeki karinenin faturanın olağan (alışılagelmiş) içeriği hakkında geçerli olması gerektiği ve olağan içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulması halinde, olağan olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda da bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı görüşü benimsenmiştir.
Kaldı ki bu sonuç, faturayı alan kişinin tacir olmaması ve mevzuatı bilmemesi durumunda, ekonomik açıdan güçlü olduğu kabul edilen tacir karşısında tüketicilerin korunması gerektiğine ilişkin tüketici hukuku ilkesi ile de son derece uyumludur.
Bilindiği gibi Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesine göre Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları herkes için bağlayıcıdır.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 07.04.2008)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.