İşyerlerinde mal ve hizmet üretiminin çeşitli aşamalarında, gerekli önlemler alınmadığı için, iş kazaları meydana gelebilmektedir. İstanbul Tuzla'daki tersanelerde belli periyotta 18 civarında işçinin ölümü ve İstanbul Davutpaşa'da kaçak bir işyerinde meydana gelen patlama sonucu 23 işçinin ölümüyle sonuçlanan "iş kazaları", konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştır. Bu süreci, olağanüstü değerlendirmeye konu ederek iş kazalarının önlenmesine yönelik toplumsal bir uzlaşma (konsensüs) oluşturmak, önemli bir kazanım olacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu süreci yönetmeye yönelmekle olumlu bir zeminde ilerlemeyi başlatmış bulunmaktadır.
Bu anlamda iş kazaları sonucu oluşan bu ölümleri, bütün boyutlarıyla tartışmak, raporlara bağlamak ve kazaların sıfıra yaklaştığı bir geleceği kurgulamak, mümkün olduğunca büyük hasıla sağlayacaktır. Bilindiği üzere "iş kazası" bütün önlemlerin alındığı, işçilerin iş güvenliği kurallarına uygun çalıştırıldığı; ancak buna rağmen yaşanabilecek istisnai durumlar için kullanılan bir kavram haline gelmedikçe, çalışma hayatındaki endişeleri yok etmek mümkün olmayacaktır. İş kazalarının en olumsuz sonucu olarak ortaya çıkan işçi ölümlerinin istisnaî bir nitelik taşıması şart.
Tuzla tersanelerinde, Davutpaşa'da ve başka bölgelerdeki işyerlerinde göz göre göre sağlık ve güvenlik kuralları hiçe sayılarak, ucuz, dinlenme ve hafta tatillerine imkân sağlamadan yasal esaslara aykırı aşırı sürelerle ve sosyal güvencesiz işçi çalıştırmanın bir sonucu olarak yaşanan iş kazalarını, olağandışı nitelemeyle "iş cinayetleri" olarak algılamak, önleme gayretlerinin artırılmasıyla sonuçlanan bir süreci getirebilir önümüze. Bu da olumlu bir mecrada yol almayı sağlayacaktır. Tuzla tersanelerinde yaşanan ölümlü iş kazaları, sadece Tuzla tersaneleriyle ve bugünle sınırlayamayız. Pek çok işçinin iş kazası sonucu ölümü, yıllardır pek çok sektörde yaşanıyor. Bu kuralsız çalışma düzeni sonucu yaşamını kaybeden ve sürekli iş göremez (sakat) kalan işçiler, iş kazalarına gereği gibi engel olunamadığından, istatistiklerde birer sayı olarak kalmaya devam ediyor.
1945 yılında çıkarılan İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu'ndan bu yana ölen ve sakat kalan işçilerin kaydı tutuluyor. Bu kayıtlar 200 bin kişilik bir ölü ve sakat işçiler ordusuna ulaşmış durumda. 1946'dan bu yana "iş kazaları" sonucu ölen işçilerin sayısı tam 55 bine, sakat kalanların sayısı ise 145 bine ulaşmış bulunuyor. 60 yılın ortalaması her yıla 900 ölü işçi! Son 25 yıla ise 30 bin ölü işçi sığmış. Her bir yıla 1200 ölü işçi. İşçi sayısı arttıkça, fabrika sayısı arttıkça ölü işçiler ordusu büyümüş. Bu dönem içinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve koruyucu teknik imkânlar gelişmiş; ancak işçi ölümleri artmış. Ölenler yanında bir de sosyal güvenlik hukukunun "daimi iş göremez" dediği çalışma becerisini yitirmiş, daimi sakat kalmış işçiler var. 145 bin kişilik bir ordu bu. Her yıl 2400 işçi yaşayan ölü haline gelmiş. Özetle 1946 yılından bu yana her yıl 3280 işçi "iş kazası" ve meslek hastalığı sonucu ölmüş veya sakat kalmış. 60 yılda 200 bin kişilik ölü ve sakat işçiler ordusu yaratmış Türkiye'deki çalışma hayatı. Geçici iş göremezler, ölümle sonuçlanmayan iş kazaları ise bu rakama dahil değil. Üstelik 200 bin ölü ve sakat işçi sadece kaydı tutulabilenler. İstihdamın yaklaşık yarısının kayıtsız olduğu ülkemizde kayda geçmeyen vakaları tahmin etmek de mümkün değil. (Bkz. Aziz ÇELİK, "55 bin ölü 145 bin sakat yetmez mi?" 21/02/2008, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=248054)
Dün (09 Mart 2008 günü) TvNET'te "Çalışanın Sesi" programımda, 13.20-15.00 saatleri arasında "Tuzla Tersaneleri Gerçeği"ni konuklarım Cumhur KUTER (Sedef Tersanesi Genel Müdürü ve GİSBİR Genel Bşk. Yard), Nuri Şener TIĞLI (İş Teftiş İstanbul Grup Başkanı), Necip NALBANTOĞLU (Dok Gemi-İş Sen. Bşk.) ve Selçuk KARAMALAK (İş Müfettişi) ile birlikte önemli boyutları itibariyle ele aldık. Bu meyanda işçilerin hakedişlerinin yasal esaslara uygun verilmemesi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin işverenlerin çoğunluğunca bir maliyet unsuru olarak görülmesi, kurallara uyulmaması, dar alanda birçok tersane işyerinin faaliyet göstermesi, gerekli eğitimlerin verilmemesi ve işyerlerine sendika sokulmaması gibi önemli olumsuzlukların; Son yıllarda yoğunlaşan işlerin etkisiyle artan taşeronluk ilişkilerinin de iş kazalarını artırdığı, asıl işverenden iş almak için fiyatları düşüren taşeron şirketlerin bu yapısının çalışan işçiyi riske soktuğu, İş Yasası'nın asıl işlerde taşeron ilişkisine imkân vermemesine rağmen, bu hükmün ihlalinin iş kazalarını getirdiği değerlendirildi. İş kazalarına engel olunması gerektiği kuvvetle vurgulandı.
(Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi | 10.03.2008)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.