Kâr dağıtımı kurumsal yapılarda faaliyet sonucu oluşan kârın ortaklara ulaşması prosedürü olarak dizayn edilmiştir. Zira, kurumsal yapılar kendileri, tüzel kişi statüsünde, hem kâr veya zarar oluşumu hem de vergi süjesi durumundadırlar. Bu yapılarda oluşan kârın ortaklara dağıtımında, öteden beri bilinen yöntem kârın dağıtımının genel kurul kararına bağlı olmasıdır. Bir faaliyet döneminde oluşan kârın ortaklara ulaştırılması veya şirkette bırakılması ya da sermayeye eklenmesi konusuna ilişkin hususlar kanuna aykırı olmamak kaydıyla esas sözleşmede belirlenebilir. Ancak, bu durumda da şirketlerin genel kurul toplantıları ile kâr dağıtımına ilişkin hususlar yerine getirilir. Şirketler ana sözleşmelerinde daha ziyade kâr dağıtımı konusunu genel kurul kararına bırakırlar. Halka açık şirketler ve belirli yapılar ise kârın belli kısmını SPK mevzuatı çerçevesinde dağıtmak durumunda olurlar.
Türk Ticaret Kanunu (TTK) 507’nci maddesinde “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir” denilmiştir. TTK 508’inci maddesinde de; “Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kâr ve tasfiye payı pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı ödemelerle orantılı olarak hesap edilir.” Kâr dağıtımına ilişki özel hususların esas sözleşme ile belirlenebileceğini açıklığa çıkarmıştır.
YASAL YEDEK AKÇELER
Kurumlar kâr dağıtımı kararı aldığında da doğal olarak, TTK hükümleri çerçevesinde yasal yedek akçeleri ayırmak zorundadırlar. Yasal yedek akçelerin ayrılmasına ilişkin TTK 519/1’inci maddesinde; “Yıllık kârın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçeye ayrılır.” Aynı maddenin 2-c bendinde ise; “Pay sahiplerine yüzde beş oranında kâr payı ödendikten sonra, kârdan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam tutarın yüzde onu, genel kanuni yedek akçeye eklenir” denilmektedir.
Bu madde hükmü ilk bakışta pay sahiplerine yüzde 5 kâr payı ödenmesinin sanki zorunluluk olduğu gibi bir izlenim doğurmaktadır. Oysa, böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü anılan madde kâr dağıtımına ilişkin kuralı belirleyen madde olmayıp, yasal yedek akçe ayrılma esaslarını belirleyen maddedir. Hal böyle olunca da bu maddeyi adeta kâr dağıtımı maddesiymiş gibi yorumlayarak sonuca ulaşmaya çalışmak doğru olmayacaktır. Madde hükmü ile belirlenmeye çalışılan konu, doğal olarak, yasal yedek akçelerin ayrılma prensiplerini belirlemektedir. Dolayısıyla, kurumlarda kâr dağıtımı hükümleri, bir bölümünden yukarıda bahsettiğimiz TTK 507-513’üncü maddelerinde açıklanmıştır.
TTK 519’uncu maddenin de içinde bulunduğu 518’inci madde ile başlayan bölüm ise esas itibarıyla yasal yedek akçelerin ayrılmasına ilişkin esasların belirlendiği bölümdür. Hal böyle olunca bu bölümde yer alan ve ilk okunduğunda adeta dağıtılması yasal zorunlulukmuş gibi izlenim veren birinci temettü dağıtımı konusunun ise dikkatli bakıldığında bir zorunluluğun ifade edilmesi anlamına gelmeyip, ikinci tertip yasal yedek akçe ayrılırken uygulanacak usulü ve de yedek akçenin hesabını belirlemektedir. Birinci temettü dağıtımının zorunluluğu ile bir ilgisi yoktur.
SONUÇ
Kurumlarda kâr dağıtımı prensip olarak bir zorunluluk değildir. Bunun istisnası halka açılma vb. özel durumlarda kısmen zorunluluk haline gelebilmektedir. Ancak TKK bağlamında bir zorunluluk değildir. Prensip olarak ana sözleşme hükümlerine ve genel kurul kararına bağlıdır. Elbette TTK bakımından küçük ortağın hukukunu koruyucu düzenlemeler de söz konusudur. Yani, küçük ortağı kârdan mahrum etmek amacıyla kötü niyetli uygulamalar yapılması durumunda küçük ortağın yargı yoluna başvurma tercihinde bulunması söz konusudur.
(Kaynak: İto | 12.12.2017)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.