İnşaat, ekonominin lokomotif sektörlerinden. Milyonlarca insanın hayallerindeki yuvaya ulaşması bu sektörün gelişmesine bağlı. Ayrıca sektörün emek yoğun nitelikli bir iş kolu olması, istihdamı artırıcı etkide bulunuyor. | |
Üstelik deprem korkusu mevcut binaların da yenilenmesini gerektiriyor. Sektör 2005 yılında yaşanan canlılığa ulaşmak için farklı açılımlarda bulunsa da konut talebi bir türlü arzulanan seviyeye ulaşmıyor. 2008 yılına girerken oluşan umut ve temenni dolu beklentiler henüz gerçekleşmedi ve böyle giderse gerçekleşecek gibi de görünmüyor. Talebin hedeflenen düzeyde oluşmamasını biraz da arz edilen konutların niteliğine bağlıyorum. Türkiye'de üretilen konutlar genelde orta ve üst gelir grubuna hitap ediyor. TOKİ dışında alt gelir grubuna yönelik konut üreten firma hemen hemen yok gibi. Kazanç oranı daha yüksek olduğu için çoğu inşaatçı lüks konut üretme yoluna gidiyor. Hal böyle olunca parası olan bir konut daha alıyor, olmayan ise kiracı kalmaya ve zor şartlarda barınmaya devam ediyor. Burada asıl sorunun büyük şehirlerde arsa üretmenin neredeyse imkânsızlığı olduğunu eklemem lazım. Bu durum arsa fiyatlarını dolayısıyla konut fiyatlarını o kadar yükseltiyor ki maliyetine satılacak daireler bile alt gelir diliminin ödeme gücünü aşıyor. İnşaat sektörünün ekonomiye doğrudan etkisini bilen ve ekonominin canlanmasını isteyen hükümetler bu sektörü çeşitli teşviklerle desteklemiş. Vergi kanunları da bu gerçekten hareketle konut yapı kooperatiflerine ve çok büyük olmayan yani 150 metrekarenin altındaki konut satışlarına bazı vergi indirimleri tanıyor. Ne var ki piyasada haksızlığa sebep olduğu ve gelir elde etme düşüncesi bu imtiyazların çeşitli şekillerde budanması neticesini doğurmuş. Halihazırda konut satışlarından Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve KDV alınıyor. 150 metrekarenin altındaki konutların satışında KDV oranı yüzde 1, 150 metrekareden büyük konutlar ve işyerlerinde ise yüzde 18 olarak uygulanıyor. Bu vergileme rejimi, inşaat sektöründe kayıt dışılığı, naylon fatura kullanımını ve çeşitli muvazaalı işlemleri adeta teşvik ediyor. Buna ilaveten devletin kasasından haksız yere vergi iade edilmesine ve bu işlemler yapılırken de bürokrasinin artması sebebiyle ciddi iş gücü kaybının doğmasına sebep oluyor. Yapılan vergi incelemeleri ile konut satışlarının gerçek satış değerlerinden daha düşük bedellerle fatura edildiği resmen teyit edilmiş ve devletin kayıtlarına girmiş durumda. Bu yüzden birçok inşaatçının vergi cezasıyla muhatap olduğunu biliyorum. İnşaatçılarımız düşük bedelli faturayla kalmamış, işi daha ileri götürmüş. İnşa edilen 150 metrekarenin üstündeki büyük lüks daireler ikiye bölünerek iki ayrı daireymiş gibi gösterilmiş ve yüzde 1 KDV'den satılmış. Bu daireleri alanlar da tapuya iki ayrı daire diye tescil edilen daireleri daha sonra birleştirmiş. Peki sonra ne mi olur? Ne olacak bir Yeşilçam filmi tekrar edilir. Maliye incelemeler yaptırır. İnceleme elemanları harıl harıl çalışır. Mükellef ve inceleme elemanı bir sürü sinir harbi yaşar. Deliller toplanır. Ciltler dolusu raporlar yazılır. Olay ya mahkemelere intikal eder. Ya da bir af yasası düğümü çözer. Bu arada bütün taraflar fena halde yorulur. Birçok gider kaleminin belgelendirilememesi ve indirimli oranda satış işlemi (% 18 oranında KDV alınan malzemelerden üretilen konutun yüzde 1 KDV oranı ile satılması) nedeniyle iade mekanizması, bu sektörde büyük çapta naylon fatura kullanılmasına sebep oluyor. Bu yapının devletten haksız yere nakden veya mahsuben KDV iadesi alınmasına sebep olduğunu hem maliye görevlilerinden hem de birçok inşaatçı ve bunların muhasebecilerinden dinledim. Ayrıca iade işlemleri, iade yapan vergi dairesi için netameli işlemler olduğu için gerekli titizlikler gösterilirken bir sürü tartışmalara ve iş kaybına da sebep oluyor. Belediyelerle ve bayındırlık müdürlükleriyle satılan dairelerin metrekareleri ve faydalı alanları konusunda bir sürü yazışmalar yapılıyor ve inanılmaz bir evrak trafiği, bürokrasi yaşanıyor. Fahiş fiyata satılan rezidanslar için sadece yüzde 1 KDV ödeniyor 150 metrekare kıstası da bence çok manasız. Birincisi; bugünün şartlarında sosyal nitelikli daireler 2 artı 1 niteliğinde ve 100 metrekarenin altında. İkincisi de; rezidans diye tabir edilen ve dolar cinsinden fahiş fiyatlarla satılan daireler de 150 metrekarenin altında kaldığı için yüzde 1 KDV ile satılıyor. Asıl rezidans satışlarında devletin vergi kaybı söz konusu. Çünkü bu tür yapılar çok yüksek bedellerle satılıyor. Bu yüzden inşaat sektörü için yeni bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda ifade ettiğim sebeplerle büyük bir açık bulunan konut sektörünün tekrar eski hareketliliğine dönmesi için konutlardan KDV alınmaz ve istisna uygulanırsa bu alanda yaygın şekilde yaşanan naylon fatura sektörüne ve haksız iadelere ciddi bir darbe vurulur. Böyle bir uygulamaya geçilmesi halinde müteahhitler inşaat esnasında yüklendikleri KDV'leri gider veya maliyet olarak yazarlar. Satarken de KDV tahsil etmezler. Böylece yüklü miktardaki KDV iadeleri yapılmaz. Konut satışları gerçek satış fiyatlarıyla faturalandırılır. Bu çerçevede kayıtlılığın getireceği diğer vergilerden elde edilecek ekstra hâsılat, alınmaktan vazgeçilecek yüzde 1'lik KDV'leri fazlasıyla telafi eder. |
(Kaynak: Zaman Gazetesi | 03.03.2008)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.