Bir çok temel hak ve özgürlük devletin vergilendirme yetkisinin sınırlarını çizer. Bu sınır çizen hakların başında ise mülkiyet hakkı gelmektedir. Mülkiyet hakkı temelde İnsan Hakları Sözleşmesine ek 1 no’lu protokol ile ve Anayasamızın 35. maddesi ile güvenceye alınan bir temel hakdır.
Haksız ve yersiz vergilendirmenin, belirli bir meblağdan yararlanma hakkı engellenen kişinin ekonomik durumunda önemli ve kesin zarar meydana getirdiği açıktır. Bu durum sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengeyi bozar ve kendisine bu mahrumiyet sebebiyle aşırı yük yüklenen bu kişinin mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden haksız alınan verginin iadesinde de faiz ödenmesi gerekir.
Verginin geri ödenmesinde faiz de ödenmesi gereğine de işaret eden bir düzenleme Vergi Usul Kanunu'nun 112. Maddesi'nde yer almışsa da, bu düzenleme son derece eksik ve haksızlıklar içeren bir şekildedir. Madde adeta haksızlığa uğrayanın zararını gidermekten ziyade, hazine menfaatlerini koruma ve kollama amacıyla yazılmış gibidir. Zaten ne yazık ki; bu konudaki düzenlemeler mevzuatımıza hukuku gerçekleştirmekten ziyade gerek İHAM gerek Danıştay Kararları zorlamalarıyla girmektedir.
Ben köşemin sınırları itibariyle fazla ayrıntıya girmeden bu konudaki Danıştay 4. Dairesinin E. 2012/5692 K. 2016/1792 sayı ve 25.4.2016 günlü Kararını aktarmak istiyorum. Karar, kendisinden fazla kesilen verginin iadesi istemi ile açılan davada yerel mahkemenin verginin iadesi faiz talebinin reddi” şeklindeki kararı üzerine verilmiş bir bozma kararıdır.
“Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; Yargı Yolu başlıklı 125'inci maddesinde, İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yoluna başvurulabileceği ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu hükme bağlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir hukuk devleti olduğu yukarıda belirtilen anayasal kurallarla düzenlenmiştir. Hukuk devleti; insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açık olan, hukuka aykırı durum ve tutumlardan sakınan, hukuku devletin tüm organlarına hakim kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan devlettir.
Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye ekli 1 No'lu Ek Protokol'ün 1'inci maddesinde; her gerçek veya tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkının bulunduğu, herhangi bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği hususu düzenlenmiştir.
Anılan sözleşme hükmü gereğince, bir kişinin mülkiyet hakkından mahrum bırakılabilmesi, bu durumun, uluslararası hukukun genel ilkelerine aykırı bulunmaması, kamu yararına ve kanunun açık hükmüne uygun olması şartlarının bir arada gerçekleşmesine bağlıdır. Dolayısıyla, Anayasal ve kanuni dayanağı bulunmayan bir şekilde kişilerin mülkiyet hakkından mahrum bırakılması mümkün olmayıp, aksi durum, yukarıda sözü edilen ve Anayasa ile kanun hükmünde olduğu belirtilen sözleşmeye de aykırılık teşkil edecektir.
Ekonomilerde değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınai, zirai vs. faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine, kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Faiz ise, Anayasa Mahkemesinin 10.2.2011 günlü E:2008/58, K:2011/37 sayılı kararında da belirtildiği gibi, ekonomik açıdan paranın fiyatıdır. Herhangi bir kişinin kendisine ait olmayan parayı belirli süre kullanması, asıl para sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu doğuracağı gibi, enflasyona maruz kalan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon oranında yitirmesine de neden olacağından, parası uhdesi dışında kalan ve mülkiyet hakkı ihlal edilen bu kişiye haksız kullanım karşılığında faiz ödenmesi gerekmektedir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9.3.2006 günlü ve 100162/02 sayılı Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında da, haksız olarak tahsil edilen verginin beş yıl beş ay sonra iade edilmesinin; belirli bir meblağdan yararlanma hakkı uzunca süre engellenen kişinin, ekonomik durumunda önemli ve kesin zarara neden olduğu, bu durumun, sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengeyi bozduğu, dolayısıyla, 1 No'lu Protokolün 1 inci maddesi ihlal edilerek kendisine aşırı yük yüklenen bu kişinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden bahisle faiz ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir. Bu nedenle hukuka aykırı bulunarak tahakkukun iptal edilmesi durumunda, 1 no'lu Ek Protokolün 1 inci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yukarıda bahsi geçen kararı uyarınca mülkiyet hakkı ihlal edilmiş olacağından haksız tahakkuk ettirilen verginin davacıya faizi ile birlikte iadesi gerektiğinden aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
Bu karar bence, sadece davacı taleplerinde ve mahkeme kararlarında değil, yasal düzenleme tasarıları hazırlanırken de dikkate alınması gereken önemli ve güzide bir karar.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 03.08.2017)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.