Değerli okurlar son günlerde gündemdeki vergide af mı uzlaşma mı tartışmasının sonuna yaklaşılıyor. Bu konuda hazırlanan yasa tasarısına baktığımızda isim olarak uzlaşmadan bahsedildiğini görüyoruz. Adı ne olursa olsun, bu tür uygulamaların vergi sistemini bozduğu eleştirilerini bir kenara bırakarak, Kanun tasarısının vergilerle ilgili maddesindeki birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Kapsam nedir?
Kanun tasarısı, ihtilaflı alacakların bir an önce Hazine'ye intikalini sağlamak ve yargı mercilerinin iş yükünü hafifletmek amacıyla, mükelleflere ihtilaflı alacaklar için son bir uzlaşma hakkı vermektedir.
Vergi Usul Kanunu (VUK) hükümlerine göre ikmalen, resen ve idarece tarh edilen vergiler ile bunlara ait cezalar kanunun yayım tarihine kadar kesin karara bağlanmamış ise getirilecek uzlaşma hakkından faydalanılabilecek. Hatta kesin karar çıkmış olsa bile ilgililerden birine tebliğ edilmemiş ise yine bu hak kullanılabilecektir. Özellikle, İdare lehine çıkan kararlarda bu hak çok tartışma yaratabilir.
Uzlaşmadan faydalanmak için mükellef tarhiyata karşı dava açmamış olmalıdır. Şayet dava açılmış ise davadan vazgeçilmesi gerekiyor. Bu şart ile nihai kararın çıkmış olması ancak tebliğ edilmemiş olması şartı tam örtüşmemektedir.
Uzlaşma hakkından VUK'nun 344'üncü maddesinin 2'nci fıkrasına göre 3 kat vergi ziyaı cezası kesilen tarhiyatlar da faydalanabilecek. VUK'nun geçici 27'nci maddesinin yürürlüğe girmesi ile bu tür tarhiyatların uzlaşma kapsamına gireceği yönünde görüşler de bulunmaktadır. (Ayrıntı için bkz. Vergi Sorunları Dergisi, Nisan 2006)
Kapsamla ilgili olarak bir eksiklik ve haksızlık göze çarpmaktadır. 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ait vergi ziyaı cezaları VUK'nun geçici 27'nci maddesine göre kesiliyor. Tasarı VUK 344/2'ye atıf yaptığına göre, VUK'nun geçici 27'nci maddesine göre kesilen 3 kat vergi ziyaı cezası uzlaşma hükümleri dışında mı kalıyor? Yoksa yasa metni VUK geçici 27'nci maddeye göre kesilen 3 kat vergi ziyaı cezalı tarhiyatların uzlaşma kapsamında olduğunu kabul mü ediyor? Bizce tasarı yasalaşırken bu hususun netleştirilmesi gerekmektedir.
Taksitler ödenmezse
Kanun özel bir takip sistemi de öngörüyor. Bu kanun hükmünden faydalanan ve uzlaşılan alacaklar, 18 ayda 18 eşit taksitte ödenecek. Kanunun 1'inci maddesinin altıncı fıkrasına göre, öngörülen sürede tamamen ödeme yapılmamış ise ilk tarhiyata ilişkin ihbarnamenin tebliğ tarihini takip eden otuzuncu gün itibarıyla tahakkuk ettirilen tutarlar ve bunlara ilişkin gecikme faizi ve gecikme zamları(?) 6183 sayılı kanuna göre takip edilecek. Önemli bir nokta, kanunen takibat için ödeme emri tebligatının yapılmayacak olmasıdır. Yani bir taksit bile kalmış olsa ilk tarhiyatın tümünün cebri takibe konu edileceği anlaşılıyor.
Uzlaşılan vergi ve cezalar taksit süreleri içinde ödendiği sürece herhangi bir gecikme zammı hesaplanması da söz konusu değil.
Kanunun 1'inci maddesinin 9 no'lu fıkrasında ise maddede öngörülen taksitlerin süresinde ödenmemesi ya da eksik ödenmiş olması halinde ödenmemiş olan kısmın her ay ve kesri için ayrı ayrı yüzde 5 fazlası ile ödenmesi şartıyla "bu madde" hükümlerinden yararlanılacağından bahsediliyor. Bu madde ibaresinden kasıt ise kanunun 1'inci maddesidir. Dolayısıyla geç ödeme yapılırsa veya ödeme yapılmaz ise her ay ve kesri için yüzde 5 oranında gecikme bedeli ödenmesi söz konusu. Tersi durumda, yani bu ödeme yapılmaz ise birinci madde hükümlerinden faydalanılamayacak gibi bir sonuç çıkıyor.
Kanuna göre, uzlaşma sağlayan mükellef, taksitlerini hiç ödememiş veya bir taksit ödememiş ise tamamen ödeme yapmamış hükmündedir. Bu durumda uzlaşma yok sayılıp ilk tarhiyata göre derhal cebri takibat işlemlerine mi başlanacak, yoksa gecikme bedeli ile uzlaşılmış taksitlerin ödenmesi mi talep edilecektir? Birinci maddenin 6 ve 9 no'lu fıkraları iki farklı uygulamayı işaret etmektedir. Burada keyfiyet idareye mi bırakılmaktadır? Haciz yapıldıktan sonra mükellef gecikme bedeli ile ödeyeceğim derse ne yapılacaktır? Bu tür sorular daha da çoğaltılabilir.
Sorunlara çözüm mü?
Kanun tasarısına ve uzlaşma müessesenin işleyişine baktığımızda bazı sorular karşımıza çıkıyor. Kanun, uzlaşma komisyonlarına vergi ve cezalar konusunda sınırlı mı sınırsız mı yetki verecek? Vergi Barışı Kanunu'nda olduğu gibi bir limit belirlenecek mi?
Vergi Barışı Kanunu'nun üzerinden geçen süre beş yıl. Beş yılda yargı organları nezdindeki dosya sayısında ciddi bir artış olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla her beş yılda bir bu tür kanunlara ihtiyaç mı olacak? Yoksa böyle kanunlar yerine sistemdeki sıkıntılar noktasında bir şeyler mi yapılmalı?
Bizce, idari olarak çözüme kavuşturulabilecek bazı sorunların çözümü yargı organlarına bırakılmamalıdır. Bu konuda inceleme birimlerinden, vergi daireleri ihtilaflı işler birimlerinden görüş alınarak uygulamaya yön verilebilir. Böylelikle hem inceleme elemanları hem yargı organları gereksiz iş yüküne boğulmamış olur. Asıl önemlisi ise haklı durumdaki mükellef haklılığını tescil edebilmek için bu kadar uğraşmamış olur. Kanaatimizce, vergi bilincinin yerleştirilmesi için sistemin gözden geçirilmesi daha büyük bir reform olacaktır.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 16.02.2008)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.