Maliye Bakanı Naci Ağbal tarafından 2017 yılı Mart ayından bu yana çeşitli tarihlerde ve zeminlerde yapılan ve medyaya yansıyan açıklamalarda; 32 yıldır uygulanmakta olan Katma Değer Vergisi Kanunu'nda köklü değişiklikler yapılması gerektiği belirtilmiş ve kanunun yeniden hazırlanması çalışmaları başlatılmıştır. Yapılan açıklamalarda; mükellef üzerinde eziyete dönüşmeyecek, kayıtlı olmayı cezalandırmayacak, üretimi yatırımı engellemeyecek, işletmeler üzerinde ağır finansman yükleri oluşturmayacak, uygulaması kolay, bürokrasisi az olacak, uygulayıcılar bakımından da idare bakımından da ciddi bir denetleme ciddi bir uyum meselesi olmaktan çıkartılmış bir KDV Kanunu hazırlanması gerektiği dile getirilmiştir.
Bu hazırık çalışmaları çerçevesinde, Vergi Konseyi bünyesinde;
- KDV'de tevkifat uygulaması ve KDV'de sorumluluk,
- Banka ve sigorta şirketlerinin vergilendirilmesi,
- Gümrük uygulamalarında KDV - Maliye Bakanlığı ile uygulama birliği,
- İndirilemeyecek KDV - devreden KDV dünya uygulamaları ihracatta ve indirimli oranda KDV iadeleri,
- Tam istisna - kısmı istisna,
- Verginin konusu vergiyi doğuran olay - matrah - oran vergilerinin tarhı ve ödenmesi,
başlıkları altında 6 adet alt çalışma komisyonları oluşturulmuştur.
Keza çeşitli kurum ve kurluşlarının görüşlerine de başvurulmuştur.
Anılan kanun çalışmalarıyla ilgili olarak, bugüne kadar ki uygulamada ortaya çıkan bazı temel sorunlara ve varsa önerilerimize, başlıklar itibariyle, bu yazımızda yer verilmeye çalışılmıştır:
Hizmet ihracında istisna hükümlerinin uygulanması açısından “hizmetten yurtdışında yararlanma” durumunun net olarak ortaya konulması ve Hizmet ihracında hizmetten alıcının bulunduğu yerde yararlanılmakta olacağını (bu hizmetlerin yurt dışına hizmet ihracı kapsamında verilmiş olacağını) öngören bir düzenleme yapılması.
Vergiyi doğuran olay vuku bulduktan ve vergilendirildikten sonraki tarihlerde ortaya çıkan kur farkının vergi matrahına dahil edilmesi uygulamasından vazgeçilmeli ve buna bağlı olarak uygulamada ortaya çıkan sorunlara son verilmelidir.
Mallara ilişkin KDV oranlarının GTİP numaralarıyla tanımlanan eşyalar itibarıyla düzenlenmesi, gümrük vergisi uygulamalarında eşya sınıflamaları ve tarife yorum kuralları açısından yaşanan tanımlama zorlukları KDV'de de sorun yaratabilmektedir. Bunun ortadan kaldırılması , KDV oranlarının tespitinde GTİP numaralarına referans yapılmasından vazgeçilmesi veya bu mümkün olamayacaksa malların ve oranların GTİP numaralarının son hanesine kadar özelleştirilmesi yerine tabi olunan fasıllar veya en fazla ilk 4 hane numarası bazında belirlenmelidir.
Bu konuda sorunlar yaşanabilmekte ve gayri maddi hak bedelleri için sorumlu sıfatıyla 2 Nolu KDV beyananmeleri ile bildirim yapılmasına rağmen, sonradan yapılan gümrük denetimlerinde bunların ithal eşyanın maliyet bedeline eklenmesi gerektiği yönünde işlemler yapılmakta ve kDV tarhiyatları yapılmaktadır. Bu konuda sorunu ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmalıdır.
Gümrük mevzuatında geriye yönelik düzeltme söz konusu olduğunda Vergi Usul Kanunu'nda yer alan pişmanlık, cezalarda indirimden yararlanma vb. gibi haklardan yararlanmak mümkün olmamakta ve cezalı işlem yapılmaktadır. Bunu önleyici ve yurt içinde yapılan işlemlerle ithalatta yapılan işlemler açısından aynı uygulamalardan yararlanma hakkı getirilmelidir.
Serbest bölgelerde verilen hizmetler KDV'den istisna olmakla birlikte, hizmet ihracına ilişkin istisnadan yararlanılabilmesi için, hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiğinden, Türkiye’den serbest bölgelere verilen hizmetlerde, hizmetten yurt dışında yararlanılmadığı gerekçesiyle istisna uygulanmamaktadır. Bu durum, yurt içinden hizmet temin eden serbest bölge mükellefleri için ilave bir maliyet oluşturmakta ve yerli hizmet üreticilerinin rekabet avantajını zayıflatmaktadır. Anılan hizmetlerin de KDV’den istisna olması sağlanmalıdır.
Dönem kayması nedeniyle izleyen hesap döneminde kayıtlara intikal eden harcamalar, mahiyeti itibarıyla KKEG olmadığı halde, bunlara ait KDV tutarları KKEG KDV gibi işleme tabi tutulmak istenmekte ve KDV indirimine müsaade edilmemektedir. KDV esas itibariyle indirim mekanizması üzerine kurulu bir sistem olup, nihai aşamada tüketimi vergileyen ve nihai tüketiciye yansıtılan bir vergidir. Dolayısıyla, üretici, toptancı ve perakendeci üzerinde yük olarak kalmamalıdır. Bu nedenle bu sorunu giderici düzenleme yapılmalıdır.
Yasal düzenlemede sadece “tabi afetler” sonucu zayi olan mallara ait KDV'lerin indiirm konusu yapılmasına izin verilmekte, ticaretin getirdiği diğer koşullar nedeniyle zayi olan malların KDV’leri indirim konusu yapılamamaktadır. Halbuki anılan işlemler de üretici, satıcılar için ticari hayatta katlanılması gereken gider/maliyet niteliğinde olup, bunların KDV’lerinin de indirim konusu yapılabilmesi gerekir.
Gerek istisnalar gerekse indirimli oran uygulamaları nedeniyle zorunlu olarak buna uymak durumunda olan KDV mükellefleri bu işlemler nedeniyle almaları gereken iadelerde sorunlar yaşamakta ve iade uygulamalarında mükellefler “bünyeye giren KDV hesaplamalarına” zorlanmaktadır. Bu, verginin iş adamı üzerinde gerçek bir yük olarak birikmesine ve iadelerdeki sınırlamalar ve gecikmeler yüzünden orantısız bir iş-istihdam yüküne neden olmaktadır. Bu nedenle, yüklenim KDV hesaplarıyla uğraşmak yerine, istisna nedeniyle alınmayan veya eksik alınan KDV tutarlarını baz alan bir iade mekanizması kurulmalıdır.
Mükelleflerin çeşitli nedenlerle üzerinde uzun süreler devreden KDV yükü kalabilmektedir ve bu KDV’ler tasfiye halinde bile geri alınamamaktadır. KDV’nin indirim mekanizmasına dayanan bir işlem ve tüketim vergisi olma özelliği nedeniyle KDV’nin işletmeler üzerinde olumsuz etkisi olmaması gerekir. Bu nedenle, belli bir dönem zarfında devreden KDV kalması durumunda bunun mükellefe iadesi yoluna gidilmelidir.
- KDV Tevkifatı. KDV’de esas itibariyle sınırlı durumlarda ( özellikle yurt dışında mukim kişilerle yapılan işemlere bağlı olarak) uygulanması gereken tevkifat yöntemi, sonradan, Kanunda ve tebliğlerle yapılan düzenlemelerle yaygın hale getirilmiştir. Bu konuda alıcılara sorumluluk yüklemesi yapılmış olup, çoğu zaman sorunlar yaşanmaktadır. Satıcının düzenlediği faturalar için alıcıya sorumluluk yüklenmekte ve çoğu zaman düzenlenen faturaların düzeltilmesi gereği doğmakta ya da bu yükümlülüğün farkına sonradan varılabilmektedir. Bu nedenle, anılan sorumlulukların daraltılması yönünde düzenlemeler yapılmalıdır.
Serbest meslek kazançlarında Gelir Vergisi Kanunu yönünden tahsilat esası geçerli iken ve Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tahsilat yapıldığında serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekirken, KDV uygulamasında 27. madde çerçevesinde hizmetin belli bir beyan dönemi içinde ifa edilmiş olması vergiyi doğuran olay olarak kabul edilmektedir. Bu durumda, bedelin tahsil edilip edilmemesinin KDV yükümlülüğüne etkisi olmaması sebebiyle, serbest meslek erbabının tahsil edemediği KDV’yi ödemek gibi bir mağduriyeti söz konusu olmakta ve tahsilat yapılmadığı halde serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gereği doğmaktadır.
Bu uyumsuzluk giderilmelidir.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 27.07.2017)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.