Şirketler genellikle, özellikle üst düzey yönetim seviyesinde veya teknik uzmanlık gerektiren konumlarda bilgi ve tecrübesiyle çalışanlar işten ayrıldıklarında, çalıştığı süre içerisinde edindiği bilgi ve tecrübeyi rakip veya kendi kuracağı bir işletmede kullanarak şirkete zarar vermesi ihtimalini bertaraf etmek amacıyla, iş akdinin feshi ile birlikte rakip bir işletmede çalışamayacağı veya rakip bir işletme açamayacağına ilişkin sözleşmeler yapmaktadırlar. Bu sözleşmeler hukuken geçerlidir.
Nitekim Borçlar Kanunu'nun 444'üncü maddesinde; “Fiil ehliyetine sahip olan işçilerin, hizmet ilişkisi kendisine müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebi(leçeği)” hükme bağlanmıştır. Ancak bu taahhüt, özel durum ve koşullar dışında en fazla iki yıl için geçerli olabilir. Öte yandan söz konusu rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürmemesi, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamaları da içermemesi gerekir.
Söz konusu taahhüdün, defaten veya dönemsel olarak yapılacak tazminat ödemesi karşılığı olarak bir sözleşme ile verilmesi de mümkündür. Bu takdirde işten ayrılana yapılacak ödemenin vergi kanunları karşısındaki durumunu da irdelenmesi gerekmektedir.
Bu taahhüdün, bir hizmet akdi ile çalışma sonucu ve onun uzantısı olarak verildiği açıktır. Bu nedenle taahhüt karşılığı alınan tazminatın da ücret olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Gerçi anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasındaki akit, hizmet akdi olmamakla birlikte, Gelir Vergisi Kanunu söz konusu kişilere ödenen aylık veya huzur hakkı gibi ödemeleri de ücret olarak kabul ettiğinden, aynı sonuç bu konumdaki kişiler için de geçerlidir.
Nitekim İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı da 62030549-120[94-2014/714]-64428 sayı ve 23.5.2016 günlü özelgesinde; “rekabet yasağı çerçevesinde, iş akdinin feshine istinaden sözleşme kapsamında işverenler tarafından yapılan ödemenin, işverenin çalışanına sunduğu hizmet karşılığı olmayan bir ödeme gibi görünse de, çalışanın geçmiş dönemlerde işverene verdiği hizmet ve gelecek dönemdeki iş hayatının kısıtlanmasına karşılık geleceğini güvence altına almak amacıyla verilen tazminat olarak değerlendirilmesi ve ücret olarak kabul edilmesi gerekmektedir” yorumunda bulunmuştur.
Söz konusu taahhüt karşılığı yapılan ödemenin tazminat niteliğinde olması, burada vergilendirmeme için bir gerekçe oluşturmamaktadır, çünkü bu taahhüt hizmet akdi ile çalışmış olma durumuna dayanmakta ve onun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer deyişle, taahhüt ile hizmet akdi arasında illiyet bağı vardır. Öten yandan söz konusu ödeme, Gelir Vergisi Kanunu'nun tazminatları kapsayan 25. maddesinde, söz konusu tazminata yer verilmediğinden, burada bir istisnanın varlığından da söz edilemez.
Dolayısıyla, söz konusu tazminat ödemelerinin de ücret olarak vergilendirilmesi, ücret ödemelerinin ise Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesinde tevkifat kapsamında değerlendirilmesi dolayısıyla, nakden veya hesaben ödenmesi sırasında vergi kesintisine tâbi tutulması gerekmektedir.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 20.06.2017)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.