Gelecek yıl ve sonrası ile ilgili olumsuz beklentiler arttıkça genelde bir karamsarlığın yaygınlaştığı, dilimizdeki "ifrat ve tefrit" deyimini çağrıştıracak şekilde, dışarıdaki belalardan korunmak için neredeyse içe kapanmanın iyi olacağını düşünenlerin arttığı görülüyor. Oysa sadece içe kapanmak artık içerideki sorunları çözmeyeceği hatta daha da çoğaltacağı gibi, küreselleşmeye uyumu zorunlu kılan açık piyasa ekonomisi tercihini ve toplumun büyüme/zenginleşme arzusunu yok saymak mümkün değil.
Riskleri fırsata dönüştürebiliriz
Kaldı ki sorunlara daha dinamik ve çok boyutlu bir perspektiften bakmak zorundayız. Türkiye de zaten eski kalıplarından sıyrılıyor ve farklı yaklaşımları dayatıyor.
Öncelikle dış dünyadaki her karmaşanın ve riskin bizim için de kendiliğinden olumsuz bir sonuç yaratacağını varsaymanın yanlış olduğunu vurgulayalım. Kendimizi doğru konumlandırır, esnek stratejiler geliştirir ve belirlediğimiz politikaları hızlı uygularsak krizlerden ve tehlikelerden sakınabilir, hatta riskleri fırsata dönüştürebiliriz.
Sözgelişi dünya ekonomisinin artık, çok kutuplu değilse bile, çok pusulalı hale geldiği ortada. Bu durumda ülkelerin strateji ve politika tasarımlarında alternatifleri çoğalıyor ve elleri daha serbest hale geliyor. ABD ekonomisindeki resesyon hatta stagflasyon eğilimleri dolayısıyla faizlerin düşmesi, Türkiye'nin temel ihracat pazarı olan AB ekonomilerinde ise yavaşlamanın henüz daralmaya dönüşmemesi ve Euro'nun dolar karşısında değerlenmesi bizim için durumu farklılaştırıyor. Nitekim TL'nin değerlenmesine karşın son yıllardaki ihracat performansı bunun kanıtı. Yakın ekonomi tarihimize de bakarsak, kanıtlanmış bir ters korelasyondan söz edilemezse de, 1980 sonrası rakamlarından ABD ekonomisinin daralma dönemlerinde Türk ekonomisinin büyümüş olduğunu gözlemliyoruz.
Bir başka fırsat AB içindeki konumumuzda gizli. AB'ne bütünleşme sürecinin, kalkınma hamlemizi tamamlamak açısından, üyelik aşamasından bile daha önemli olduğunu defalarca belirtmiştik. Küresel yatırımların dünya üzerindeki dağılımını belirleyen yatırımcı karar sürecinde Türkiye'nin uzun yıllar göz ardı edilmesinin ardında yatırım ortamı ile ilgili herkesin bildiği pek çok faktör dışında, herkesin bilmediği bir faktör de Türkiye'nin hangi coğrafyaya ya da demokrasi ve hukuk bağlamında hangi kümeye ait olduğunun kestirilememesi idi. AB ile müzakere sürecinin başlaması, yatırımcıların Türkiye tercihine bu yönden eşsiz bir katkı yapmıştır. Bu katkı, sadece yeni yatırımcılar ile de sınırlı kalmamıştır. Uzun yıllardan beri Türkiye'de bulunan uluslararası yatırımcılar da, hızlanan AB süreci ile birlikte başlatılan reform çabaları ve ulaşılan siyasi ve makroekonomik istikrar karşısında, yerel yöneticileri önerse de öteden beri çekimser davrandıkları bir konuda, "Türkiye'yi bölgesel operasyonlarında üs yapma" konusunda çok daha istekli görünüyorlar. Bu eğilimleri destekleyen bir başka gerçek de, Avrupa'da ve özellikle birim yatırım çekmede rakibimiz olan Doğu Avrupa ülkelerinde pazarın doyma noktasına gelmesi ve yeni üyelerin de Türkiye karşısında giderek rekabet avantajlarını yitirmekte olmasıdır.
Stratejik tavır ve asimetrik rekabet
İşte tam bu noktada, son zamanlarda daha çoğulcu bir zeminde tartışılmaya başlanan ekonomi ve sanayi stratejisi inisiyatifleri hayati önem kazanıyor. Türkiye gibi ortanın üstünde büyüklüğe sahip bir ülkenin bütün sorunlarını bir çırpıda çözümlemek mümkün olmadığına göre kısa ve orta vadede vizyonumuzu ve stratejilerimizi netleştirmemiz,bu bağlamda yapılan tercihlere dayanan eylemleri süratle uygulamaya aktarmamız gerekiyor.
Bugüne kadar yapılanlar (siyasi ve ekonomik istikrar, büyüme ve geçmişe oranla göreli faiz düşüklüğü) yatırımcı güveninde hissedilir bir artış yaratmış ve mevcut tesislere/varlıklara yönelik doğrudan sermaye akımını hızlandırmıştır. Yeni sıfırdan yatırımların başlaması ve bu arada mevcut yatırımların genişletilmesi (tevsii) ise anlaşılan ikinci nesil reformların tamamlanmasını bekliyor. Zaten daha güç olan bu yeni reform hamlesi; küresel ve yerel yatırımcı arasında fark gözetmeksizin; Türkiye'deki yatırım fizibilitesi(maliyet ve yatırım dengesi) ile ilgili.
Beş yıldır uygulanan ekonomik program başarılı ama yeni dönemde farklı ve daha stratejik içerikli bir programa ihtiyaç var. Bu programın içeriği; hükümetin pek genel ifadelerle belirttiği gibi oldukça geniş; ancak vade boyutunda sınıflandırılması ve somut bir öncelik sırasına konması gerekiyor. Bu anlamda tartışılmaz önceliğin, maliyeti ne olursa olsun, istihdam maliyeti ve işgücü piyasası ile ilgili politikalara verilmesi gerektiği kanısındayız. Gerek uluslararası değerlendirmeler, gerekse bizim küresel yatırımcılar ile birebir görüşmelerden edindiğimiz izlenimler, rekabet gücü açısından kısa vadede düzeltilebilecek en büyük zaafımızın bu alanda olduğunu kesin olarak doğruluyor. Genel bir indirimin maliyeti hemen göze alınamıyorsa, stratejik tercih ile oluşturulacak sektörel ya da bölgesel kümelerde, asgari ücretin farklılaştırılmasını da içeren ve asimetrik bir rekabet avantajı yaratacak kademeli bir uygulama zorunlu görünüyor.
Türk şirketlerinin rekabet gücüne yoğunlaşmak açısından da zaman uygun görünüyor. Bankacılık sisteminde kredilerin oranının artışı da, borsada kayıtlı şirketlerin borçluluk (leverage) oranlarının düşüklüğü de reel sektör için fırsatlar bulunduğunu gösteriyor. Borsa dışı aile şirketleri ise zaten özkaynakla çalışıyor. Bu alanda öncelik ise, küçük şirketler için mali sisteme girerek ölçek büyütmek ve konsolidasyon, optimal ölçeği yakalayanlar için ise bölgesel genişleme perspektifi üzerinden ortaklıklara girmek şeklinde özetlenebilir.
Belki de bu yazıyı Singapur ve Avustralya gibi serbest piyasaya ve küreselleşmeye fazlasıyla uyum sağlayan ve korkularından sıyrılan ülkelerdeki bir seyahatten yazmamın da etkisiyle, Türkiye kararlı davranırsa geleceğin beklentilerden çok daha iyi olabileceğine kesinlikle inanıyorum.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 22.01.2008)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.