Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257. maddesinde (f.1, b.2) Maliye Bakanlığı’na, mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etme zorunluluğunu getirme ve bu zorunluluğun kapsamını ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslarını belirleme yetkisi verilmiştir. Bu zorunluluğa, bir başka deyişle tahsilat ve ödemelerde belge ile tevsik zorunluluğuna uyulmaması halinde uygulanacak yaptırım ise Kanun’un mükerrer 355. maddesine 5228 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle eklenen bir fıkra ile aşağıda aktaracağımız şekilde düzenlenmiştir.
Maliye Bakanlığı, 29.7.2008 tarihli ve 26951 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 268 Seri No.lu Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliği ile işyeri ve konut kiralama faaliyetleri kapsamında gerçekleşen tahsilat ve ödemelerin banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik edilmesi zorunluluğunu getirmiştir. (Kiralamalardaki bu zorunluluk konut kiralamalarında aylık kira bedelinin 500 TL ve üzerinde olması halinde öngörülmüş, iş yeri kiralarında ise kiralamaların tamamı, her hangi bir alt veya üst sınır olmaksızın banka veya PTT aracılığı ile ödenme ve tahsil edilme zorunluluğu kapsamına alınmıştır. Bu konuyu 30.7.2015 günlü DÜNYA’da yayımlanan yazımda irdelemiştim)
Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesinde, banka, benzeri finans kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik edilmeyen kira tahsilatı veya ödeme işlemleri için ödemeye konu tutarın %5’i oranında idari para cezası uygulanması öngörülmüştür. Ancak yaptırım bu şekilde düzenlenirken maddenin birinci fıkrasında yer alan ve mükellef grupları itibarıyla üç bentte farklılaşan cezalara yollamada bulunulmuş ve kesilecek idari para cezasının söz konusu ceza tutarlarından aşağı olamayacağı belirtilerek, idari para cezası açısından bir alt sınır belirlenmiştir. Bu düzenlemelere göre söz konusu yollarla yapılmayan kira ödemelerine kesilecek idari para cezasının alt sınırı (2016 yılı için), birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı için 1.370 TL, ikinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenler için 690 TL, bunların dışında kalanlar için 340 TL şeklinde oluşmuştur.
Bu alt sınır düzenlemesi, adalet ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesi ile Edirne Vergi Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesine taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi E.2016/124 K.2016/155 sayı ve 7.9.2016 tarihli Kararı ile önce şu belirlemeleri yapmıştır;
“Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.
Kanun koyucu, düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve “orantılılık” ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.”
Yüksek Mahkeme bu belirlemelerini yaptıktan sonra; düzenlemenin “mükelleflerin 213 sayılı Kanun’da gösterilen ekonomik büyüklük ölçütlerine göre belirlenen sınıflarına göre kademeli şekilde ceza miktarında belirlemeye gidilmektedir. Bu nedenle, itiraz konusu kuralla öngörülen yaptırım ile cezaların caydırıcılık fonksiyonunun sağlanması amacı arasında makul bir orantı bulunmadığı söylenemez. Bu yönüyle, itiraz konusu kural ölçülü olduğu gibi adalet ve hakkaniyet ilkelerine de aykırı değildir” gerekçesi ile Anayasa’ya aykırı olmadığına oybirliği ile karar vermiştir.
Bu karar üzerine, bir vergi hukukçusu olarak karara katılmadığımı yazmak istedim. Karar en azından kendi içinde çelişiktir. Çünkü yaptırım, düşük kira ödeyenler için ölçülü olmadığı gibi, eşitlik ve adalet ilkelerine de aykırıdır.
Bankadan ödemesi gereken kirası 500 lira olan bir serbest meslek erbabının bu mükellefiyete uymaması halinde ödeyeceği idari para cezası bin 370 liradır. Buna karşılık bu zorunluluğa uymayan ve kira bedeli 50 bin lira olan bir serbest meslek erbabının ödeyeceği idari para cezası 2 bin 500 liradır. İkinci mükellefin cezası kira bedelinin %5’i iken, birinci mükellefin ödeyeceği ceza kirasının 2.74 katıdır. Burada ne yaptırımda eşitlik ve hakkaniyet vardır ne de birinci mükellef için ölçülülükten söz edilebilir. Bana göre Edirne Vergi Mahkemesi’nin saptaması, yerindedir.
Neyse, Anayasa Mahkemesi böyle düşünüyor. Bize de saygı ile karşılamak düşüyor.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 27.10.2016)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.