Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız darbe teşebbüsü, sadece demokrasi tarihimizde bir kara leke olarak yer almamış, toplum yaşantısında da belki onarılması zamana bağlı ekonomik ve hukuki sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Darbe teşebbüsü, devleti, devletin anayasal düzenini ve devletin demokratik hukuki yapısını ve ekonomisini hedef almıştır.
Her devletin, anayasal düzenin, demokrasinin, kendisini hedef alan bu gibi girişimler karşısında kendisini koruyucu tedbirleri alması son derece doğaldır. Hiçbir demokrasi, kendisini tahrip özgürlüğünü içermez.
Darbe teşebbüsüne karşı en büyük gücün sokağa çıkan halk olması, demokrasi bilincinin, halkın demokratik rejime sahip çıkma bilincinin ülkemizde yerleşme sürecinin olumlu bir göstergesidir. Ancak bu kalkışmanın başarısız kılınmasının, darbe teşebbüsünün başarıyla berteraf edilmesinin sonrasında alınacak tedbirler kapsamında da demokratik hukuk devleti sınırları içerisinde hareket edilmesi zorunluluğunun da unutulmaması gerekir. Elbetteki bu kapsamda yeni bazı hukuki düzenlemeler yapılacak, bazı tedbirler alınacaktır. Ancak bu düzenlemelerin yapılmasında veya açıklamaların kamuoyuna aktarılmasında da dikkatli davranılması gerekmektedir. Bu konudaki sorumlulukta biraz basına düşmektedir. Özellikle haberlerin hazırlanmasında konu uzmanlarından yararlanılmaması, bazen yanıltıcı veya yanlış anlamaya elverişli sonuçlar üretebilmektedir. Her haberin konu uzmanının gözden geçirmesi ile verilmesi gereğine maalesef dikkat edilmemektedir. Bunun ön güzel örneğini, bu yazımızın konusunu oluşturan “Adli Tatil” konusu vermektedir.
Basında, TV’lerde geçen haberlerde ve alt yazılarda adli tatilin iptal edildiği haberi yer almıştır. Oysa bu haber, yaptığımız araştırmaya göre doğru değildir. Doğrusu, HSYK Genel Sekreterliği’nin duyurusuna göre, tüm hakim ve savcıların izinlerinin iptal edilmesi, yıllık ara verme süresinden yararlanacağı bildirilen tüm savcı ve hakimlerin yıllık ara verme işleminin iptal edilmesidir. Zaten adli tatilde, bütün mahkemeler tatil yapmaz. Örneğin sulh hukuk mahkemeleri, iş mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, icra daireleri çalışmalarına devam ettiği gibi, bazı davalara adli tatilde de devam edilir (örneğin basit yargılama usulüne tabi davalar gibi). Ceza yargısında da sulh ceza hakimlikleri adli tatilde de çalıştığı gibi acil durumlarda ceza mahkemeleri zaten çalışmaktadır.
Uzmanlık alanım açısından, yani vergi yargısı açısından konuya yaklaşacak olursak, vergi yargısı 20 Temmuz’da adli tatile girecek ve 1 Eylül’e kadar sürecektir.
Adli tatilin vergi yargısındaki en önemli etkisi, süreleredir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8/3. maddesine göre, “Bu kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılır.”
Bu hükmün kapsamına, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yazılı bütün süreler, dava açma süreleri (bu kanunla belirlenmiş dava açma süreleri), idarenin veya davacıların cevap süreleri, itiraz veya temyiz süreleri, karar düzeltme süresi girmektedir. (20 Temmuz’dan itibaren açılacak davalar, yeni yargılama usulüne ve istinaf sistemine tabi olmakla birlikte bu değişiklikler, bu tarihten önce açılmış davaları etkilemediğinden bu yıl adli tatili de ilgilendirmemektedir. Bu değişiklikleri önümüzdeki yazılarda irdeleyeceğim)
Süre uzaması, sürenin son gününün adli tatile denk düşmesi halinde söz konusudur. Dolayısıyla burada dikkat edilmesi gereken husus, sürenin son gününün adli tatil içerisine rastlamasıdır. Örneğin, 5 Temmuz günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı 30 günlük dava açma süresinin son günü olan 4 Ağustos, adli tatil içerisinde kaldığından, süre 7 Eylül mesai saati bitimine kadar uzayacaktır. Buna karşılık, 2 Ağustos günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresinin son günü 1 Eylül olduğundan ve bu tarih adli tatil içine rastlamadığından, dava açma süresi uzamayacak ve 1 Eylül günü sona erecektir.
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8/3. maddesinin adli tatil dolayısıyla uzayacağını belirttiği süreler, İdari Yargılama Usulü Kanunda yazılı sürelerdir. Diğer kanunlarda yazılı süreler konusunda, mevzuatımızda netlik yoktur. Örneğin ödeme emrine karşı açılacak davalarla ilgili süre, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda değil, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer almıştır. Bu sürenin sonunun adli tatile rastlaması halinde, bu sürenin de uzayıp uzamayacağı tartışmalıdır. Bu konudaki içtihatlar da çelişkilidir. Bu nedende, dava açma sürelerinin İdari Yargılama Usulü Kanunu dışında diğer kanunlarda yazılı olduğu hallerde, ilgili kanundaki süreye itibar etmekte yarar vardır.
Zaman zaman yanılgılara ve hak kayıplarına yol açan bu belirsizliğin giderilmesi, kişilerin yaşayacağı hak kayıplarını önlenmesi açısından bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Burada hemen belirtelim, dava açmak veya yukarıda sıraladığımız diğer adli başvuruları yapmak isteyenlerin, adli tatilin bitmesini beklemelerine gerek yoktur. Adli tatil içerisinde de, dava açılabilir veya diğer dilekçeler verilebilir.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 19.07.2016)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.