Bugünkü yazımda, yasama organına sevk edilmiş bulunan 76 maddelik “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nı irdelemeye devam etmek istiyordum. Ancak herkesin 9 günlük tatile hazırlandığı ve şimdiden bayram havasına girdiği şu günlerde, teknik bir yazıyla kimseyi bu havadan çıkartmak istemiyorum.
Bu gün farklı bir konuyu ele alacağım. Acaba yurtdışı kaynaklara yönelik varlık barışından önce, bir vergi varışına ihtiyaç var mı sorusu üzerinde duracağım.
Her şeyden önce, bilançolar eskidi. Gerçeği göstermiyor. Enflasyonun tahribatına uğradı. Enflasyon düzeltmesi uygulamasından bu yana (son 10 yılda), Ziraat Bankası Kredi Politikaları Genel Müdür Yardımcısı Sayın M. Cengiz Göğebakan’ın gazetemizde yayımlanan bir çalışmasında da (DÜNYA, 30.1.2016) vurgulandığı üzere, 2005 yılı 100 kabul edilerekten, fiyat endeksindeki artış %205’e ulaşmıştır. Söz konusu çalışmaya göre aynı dönemde doların değerindeki artış oranı da yaklaşık %230’dur.
Gelir ve Vergi Usul Kanunu yenileme çalışmalarının da durmuş olması sebebiyle, her şeyden önce Torba Kanun’a “enflasyon düzeltmesinin” eklenmesi gerekiyor. Enflasyon düzeltmesi uygulanmayan yıllar için de yeniden değerleme müessesesinin sisteme yeniden entegre edilmesi bence bir ihtiyaç.
Tabii bilançoların güncellenerek gerçeğe yaklaştırılması ile birlikte stok/envanter aflarının da birlikte gelmesi gerekiyor.
Vergi davaları yine çoğalmış, ihtilaflar yargı mercilerinin önünde yığılmıştır. Bu ihtilafların sayısının azaltılmasında, mükellefler ile idarenin barışmasında yarar vardır. Geçmişimizde bu konuda çok başarılı uygulamalar yapılmış, belli indirimlerle ve ödeme kolaylıkları ile birçok gereksiz ihtilaf ortadan kaldırılarak hem hazineye gelir temin edilmiş hem de yargının iş yükü azaltılmıştı. Bu uygulamaların tekrar edilmemesi için bir sebep olmadığı gibi, ihtiyaç da vardır.
Uygulanan vergi cezalarında da haksızlıklar vardır. Bu ihtiyaç özellikle hürriyeti bağlayıcı ceza ile yaptırımlanan fiiller için söz konusudur. Mükelleflerin yüzeysel raporlarla, yeterli delillendirme yapılmaksızın, sadece atıf yapılan raporlarla, tebliğ edilmeyen teknik raporlarla sahte belge kullanmakla suçlandıkları, kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Neticede bu mükellefler yargılamalar sonucu beraat edecek olsalar bile haksız suçlanmanın ezikliğini yaşamaktadır. Bu mükelleflerle idarenin barışması da gerekmektedir.
Ceza sistemimizin haksızlıklar içerdiği, içsel çelişkileri bulunduğu zaten bilinmektedir. Vergi idaresi dahi zaman zaman ceza sistemini uygulamaya geçirmekte zorlanmaktadır.
Ödeme güçlüğü dolayısıyla borcu birikenlerden, ödeme kolaylığı bekleyenlerden hiç söz etmiyorum bile. Vergi ve borç yükü, günümüzde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için günümüzde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Maliye Bakanlığı bile KDV için dahi tecil uygulamasını başlatarak mükelleflerin zor durumda olduklarını bir anlamda kabul etmiştir.
Geçmişte yapılan ve yanlışları örten “matrah artırımı” haricinde, 2003 yılında uygulanan 4811 sayılı Kanunun af ve ödeme kolaylıkları sağlayan hükümlerine bence tekrar ihtiyaç vardır. Matrah artırımını savunmuyorum, çünkü işlemlerinden tereddütlü olanlar her zaman için pişmanlık müessesesinden yararlanarak tereddütlerini giderebilirler.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 30.06.2016)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.