TASFİYE MEMURLARININ SORUMLULUĞU
SORU: Bir limited şirkette tasfiye memuru olarak görev aldım. Vergi dairesine yazılı olarak başvurarak tasfiyesinde görevli olduğum limited şirketin hesaplarının incelenmesini talep ettim. Bu talebim üzerine yaklaşık iki yıl sonra tasfiye talebinde bulunduğum şirket hesapları incelendi. Yapılan inceleme sonucunda şirketin herhangi bir vergi borcu olmadığı tarafıma bildirildi. Sonuçta şirketin sicilden silinmesi suretiyle şirket faaliyeti tamamen sona erdi. Ancak bana şirketin ticaret sicilinden terkininden sonraki bir döneme ait olarak verilmemiş bulunduğu iddia edilen Ba ve Bs formları nedeniyle özel usulsüzlük cezası kesilerek tebliğ edildi. Ben de bu cezaya karşılık vergi mahkemesine dava açtım. Vergi idaresinin bu tutumu nedeniyle zor durumda kaldım.
YANIT: Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Yasa'nın 32. maddesi uyarınca “Hükmi şahısların tasfiyesinde bunların borçlu bulundukları amme alacaklarını ödeme ve bu kanun hükümlerinin tatbikiyle ilgili vecibeleri tasfiye memurlarına, hükmi şahsiyeti olmayan ortaklıklarla yabancı kurumların Türkiye'de şube, ajans ve mümessilliklerinin tasfiyesinde bunların vecibeleri tasfiyeyi yürütenlere” geçmektedir.
Aynı yasanın 33. maddesinde hükme bağlandığı üzere “Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tasfiyenin başladığını üç gün içinde ilgili tahsil dairesine bildirmek mecburiyetindedirler.
Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, amme idarelerinin her türlü alacaklarını ödemeden veya ödemek üzere ayırmadan önce tasfiye sonucunda elde edileni dağıtamazlar veya bunlar üzerinde herhangi bir şekilde tasarrufta bulunamazlar. Aksi halde tahakkuk etmiş ve edecek amme alacaklarından tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler şahsen ve müteselsilen mesul olurlar. Bu mesuliyet ifade ettiği para miktarını geçemez.”
Diğer yandan Türk Ticaret Kanunu'nda konuya yönelik yer alan düzenlemeler çerçevesinde “Limited şirketlerde tasfiye halindeki şirketin temsili tasfiye memurlarınca yürütülür. Şirketin tasfiyesi için ilk olarak ortaklar genel kurulunun toplanarak tasfiye kararı alması ve tasfiye memurlarını tayin etmesi zorunludur. Bu kararın ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi gerekir. Tasfiye kararı alındıktan sonra limited şirketlerde bütün işler tasfiye memurlarınca yürütülür. Tasfiye memurları ilk olarak, vergi dairesine şirketin tasfiyeye girdiğini bildirmek zorundadır. Tasfiye işlemlerinde son işlem olarak şirketin sicilinden sildirilmesi ve keyfiyetin ilan ettirilmesi gerekir.”
Bu bağlamda da tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiği tarihte sona erer.
Dolayısıyla tasfiye süresi içerisinde yapılan işlemler yönünden tasfiye görevlilerinin sorumluluğundan bahis edilebilir. Ticaret sicilinden silinme işlemleri yapılmış olan bir şirketin terkin tarihinden sonraki dönemler veya işlemler dolayısıyla tasfiye görevlilerinin sorumlu tutulması mümkün değildir. Kaldı ki benzer bir olayda Danıştay 4. Dairesi ”… cezanın kaldırılmasına ve yargılama giderlerinin davalı idarece davacıya iadesine karar vermiştir. (Danıştay 4. Dairesi E. No: 2007/264, K. No: 2007/809) (V. Seviğ)
YILBAŞI EŞANTİYONLARI VE KDV
SORU: Yaklaşan bayram ve yılbaşı nedeniyle ve tanıtım amacına yönelik olarak hediyelik eşya yaptırarak müşterilerimize dağıtmayı düşünüyoruz. Söz konusu hediyelik eşya için alışta ödemek zorunda kaldığımız Katma Değer Vergisi'ni indirim konusu yapabilir miyiz?
Yine hediyelik eşya dağıtımını bedelsiz yapacağımız için burada gerçekleşen teslimleri bedelsiz olması nedeniyle herhangi bir şekilde matraha eklemek gerekir mi?
YANIT: Konuya ilişkin olarak yayımlanan 50 seri numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nde de açıklandığı üzere “Firmaların belirli zamanlarda, özellikle dini bayramlarda ve yılbaşlarında kendi tanıtımlarını yapmak amacıyla herhangi bir bedel almaksızın kalem, anahtarlık, ajanda, takvim ve benzeri eşya dağıtmaları geleneksel hale gelmiştir. Ticari hayatta eşantiyon olarak adlandırılan bu ürünler, her ne kadar işletmede tüketilmemekte ise de aynı pazarlama gideri niteliğinde olduğundan, bu ürünlerin müşterilere ayrıca bir bedel alınmaksızın teslimi Katma Değer Vergisi hesaplanmasını gerektirmemektedir.
Diğer taraftan, firmalar halen satışını yaptıkları veya piyasaya yeni çıkardıkları bir ürünün tanıtımını sağlamak amacıyla numune üretmekte ve bu malları da bir bedel tahsil etmeksizin vermektedir. Ana malın bütün özelliklerini taşımakla birlikte, satışa konu edilmeyecek bir miktarla sınırlı olan ve üzerinde "numunedir, parayla satılmaz" ve benzeri ibareleri taşıyan bu mallar da işletmede tüketilmemekle birlikte aynı pazarlama gideri özelliğini taşıdığından, bu malların bedel alınmaksızın teslimi de eşantiyonlarda olduğu gibi Katma Değer Vergisi hesaplamasını gerektirmemektedir.
Dolayısıyla;
* Tacire teammüllere uygun nitelikte ve miktarda olması,
* Ayrıca bir satışa konu olmayacak şekilde verilmesi,
Halinde bayram veyahut yılbaşı nedeniyle verilen hediyeler için Katma Değer Vergisi hesaplanmayacaktır.
İşletmenin iktisadi faaliyetini yaygılaştırmaya ve tanıtmaya yönelik olarak verilen bu mallar için yüklenilen vergiler, genel hükümler çerçevesinde indirim konusu yapılır. (V. Seviğ)
KÂR PAYLARINDA VERGİ İADESİ
SORU: 2007 yılında ortağı olduğum şirketten elde etmiş bulunduğum kâr payı tutarı 39.819-YTL’dir. Bu gelirim yanında ayrıca emekli maaşım vardır. Benim 2008 yılında mart ayının 25’i günü akşamına kadar Gelir Vergisi beyannamesi vermem gerekiyor. Benim yıllık beyanname vermem halinde idareden ayrıca vergi alacağım doğacakmış, bu konuda bilgilenmek istiyorum.
YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 22/2'nci maddesi uyarınca ortak olduğunuz şirketten almış olduğunuz kâr payının yarısı Gelir Vergisi'nden bağışıktır. Ancak ortağı olduğunuz kurum size kâr payını öderken, kâr payı üzerinden yüzde 15 oranında tevkifat yapmış olduğundan sizin gerçekte brüt kâr payınız tevkifattan önce (39.819/85=) 46.846- YTL’dir. Dolayısıyla bu miktarın yarısı olan (46.846/2=) 23.423- YTL sizin beyan edeceğiniz menkul sermaye iradıdır. Bu bağlamda sizden kesilen Gelir Vergisi miktarı da (46.846x0.15) 7.027-YTL'dir.
Bu durumda sizin beyan edeceğiniz menkul sermaye iradı 23.423- YTL olacak, bu miktar üzerinden ödeyeceğiniz Gelir Vergisi ise 4619-YTL olarak hesaplanacaktır. Bu durumda sizin bu beyan nedeniyle vergi idaresinden (7027 4619=) 2408-YTL alacağınız olacaktır. Bu alacağınızı nakten talep edebileceğiniz gibi 2008 yılında olması muhtemel vergi borcunuza da mahsup ettirebilirsiniz.
Danıştay 4. Dairesi E. 2002/2207 K. 2004/340 T. 26.2.2004
Davacının ilgili dönem muhtasar beyannamesini postayla vergi dairesine gönderdiği, verdiği dilekçeyle tahakkuk eden verginin KDV iade alacağından mahsubunu istediği ancak beyannamenin imzasız olması nedeniyle imzanın tamamlatılması için bildirimde bulunulmasına karşın imza eksiliğinin giderilmemesi üzerine takdir komisyonunca beyannamede belirtilen matrahın takdir edildiği, ihbarname ve ödeme emri aşamasında dava açılmadığı, idarece mahsubun yapıldığı ve davacının kesilen kaçakçılık cezası ile hesaplanan gecikme faizinin kaldırılması için yaptığı düzeltme ve şikâyet başvurusunun reddi üzerine, tesis edilen olumsuz işlemin iptali için dava açtığı olayda; beyannamede imza bulunmaması re’sen tarh nedenleri arasında sayılmadığı halde takdir komisyonuna gidilmişse de verilen beyannamedeki matrah esas alınarak tarh edilen verginin, davacının mahsup istemi doğrultusunda KDV iade alacaklarından mahsup edildiğinin tartışmasız olması sebebiyle vergi ziyaından söz edilemeyeceği gibi vergiye bağlı kaçakçılık cezası ile hesaplanan gecikme faizinde yasaya uyarlık bulunmadığından, yapılan düzeltme ve şikâyet başvurusunun reddedilmesi işleminde isabet yoktur.
Danıştay 4. Dairesi E. 2002/1487 K. 2003/2862 T. 12.11.2003
Yatırım teşvik belgesi kapsamında yararlandığı yatırım indirimi ile ilgili yeminli mali müşavir tasdik raporunu ibraz etmeyen davacı adına yapılan ikmalen tarhiyatların kaldırılması istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi üzerine davacı tarafından Maliye Bakanlığı'na yapılan düzeltme ve şikâyet başvurusuna cevap verilmemek suretiyle tesis edilen olumsuz işleme karşı dava açılmış ise de Vergi Usul Kanunu’nun 122. ve 124. maddeleri uyarınca idareden düzeltilmesini isteme hakkı doğuran vergi hatalarının, kendisinden düzeltme isteminde bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık halinde yargı yerinin aynı kanunun 3. maddesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurmadan kanunda tanımlanan şekilde ve açıklıkta olması gerektiğinden, davacı adına yapılan ikmalen tarhiyatlar ise hukuksal yorumla çözülebilecek nitelikte uyuşmazlık olduğundan, Maliye Bakanlığı'na yapılan düzeltme ve şikâyet başvurusunun reddine dair işlemde hukuka aykırılık yoktur.
Danıştay 7. Dairesi E. 2000/5877 K. 2003/371 T. 30.1.2003
Vergi mahkemesinde dava açılabilmesi için VUK’nın 378. maddesine göre verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tahsilat ve takdir komisyonları kararlarının, 6183 sayılı kanununun 58. maddesine göre ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması veya VUK’nın 122. maddesi uyarınca yapılan düzeltme başvuruları reddolunanların Maliye Bakanlığı'na şikâyet yoluyla yapmış oldukları başvuruların reddedilmiş olması gerekmektedir. Olayda, kesinleşmesini müteakip ödenen KDV ve buna bağlı ceza, gecikme faizi ve zammının geri verilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmakta ise de tarh ve ceza kesme işlemleri yasal süresi içinde idari davaya konu edilmeyen vergi ve cezanın mükellefine geri verilmesinin, ancak, VUK’nın 116. ve devamı maddelerinde yer alan vergi hatalarının düzeltilmesine dair hükümler uyarınca ve zamanaşımı süresinde olanaklı olması ve olayda düzeltme ve şikâyet yoluna başvurulmamış olması sebebiyle idari davaya konu olabilecek nitelikte işlem bulunmadığından, mahkemece davanın bu nedenle reddi gerekmektedir.
Danıştay 3. Dairesi E. 2001/4683 K. 2003/1043 T. 11.3.2003
Davacının, 1999 takvim yılı kazançları üzerinden Nisan 2000 döneminde verilen muhtasar beyannamede yatırım indiriminin Gelir (stopaj) Vergisi matrahına dahil olmaması gerektiği belirtilerek bu nedenle fazla hesaplanan tahakkukun kaldırılması ile ödenen taksitlerin iadesi istemiyle yaptığı şikâyet başvurusunun, cevap verilmemek suretiyle reddi işlemi vergi mahkemesince iptal edilmişse de düzeltme yolunun VUK’nın 117 ve 118. maddelerinde ayrı ayrı düzenlenen hesap ve vergilendirme hatalarının varlığı halinde istemin kabulünü gerektirecek olması, yapılan başvuruda sözü geçen kurallarda yazılı açık hesap veya vergilendirme hatalarından hiçbirinin bulunmaması, davacının başvurusunun yatırım indiriminin Gelir (stopaj) Vergisi matrahına dahil olmadığı yönünde olması ve bu iddianın VUK’nın 117 ve 118. maddelerinde yazılı hatalardan herhangi birinin kapsamında olmayıp, ancak tahakkuka karşı süresinde açılacak davaya konu edilebilecek olması sebepleriyle davacının başvurusunun reddinde hukuka aykırılık söz konusu olmadığından, dava konusu işlemi iptal eden vergi mahkemesi kararında yasal isabet yoktur.
1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 10.5.2007 tarih ve 2163 sayılı özelgesi
“KVK’nın “Diğer İndirimler” başlıklı 10/1-c maddesi uyarınca, kamu yararına çalışan derneklere makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5'ine kadar olan kısmının Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde; Kurumlar Vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirilebilmektedir. GVK’nın 89/4. fıkrasında da benzer şekilde kamu yararına çalışan derneklere yıllık toplamı beyan edilecek gelirin % 5'ini (kalkınmada öncelikli yöreler için % 10'unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların Gelir Vergisi matrahının tespitinde, Gelir Vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden indirilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm ve açıklamalar gereğince, kamu yararına faaliyet gösteren derneklerden sayılan cemiyete makbuz karşılığında yapılan bağışların, Gelir Vergisi mükelleflerince o yıla ait beyan edilecek gelirin; Kurumlar Vergisi mükelleflerince ise o yıla ait kurum kazancının %5’ine kadar olan kısmının yıllık beyannameler üzerinde gösterilmek suretiyle indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.”
2. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 17.9.2007 tarih ve 2603 sayılı özelgesi
“5520 sayılı KVK’nın 6/1-2 maddesinde; Kurumlar Vergisi'nin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı, hüküm altına alınmıştır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88/8. maddesinde ise Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na fiilen ödenmeyen prim tutarlarının, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılamayacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yükleminiz altında yaptığınız işlerde yeterli işçilik bildirmemeniz nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından, eksik bildirilen işçilik tutarı üzerinden hesaplanan ve kesinleşen prim tutarlarını, fiilen ödediğiniz tarihte kurum kazancınızın tespitinde gider olarak kaydetmeniz mümkün bulunmaktadır.”
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 21.5.2007 tarih ve 10392 sayılı özelgesi
“Kurum personeline ödenen temettü ikramiyeleri Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesine göre ücret sayıldığından bu ödemelerin kurum kazancının tespitinde ücret gideri olarak dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca, söz konusu ikramiyelerinin bilanço günü itibariyle ödenecek toplam tutarı kesinleştiğinden çalışanlara o yıla ilişkin Kurumlar Vergisi beyannamesinin verilmesi süresinin sonuna kadar ödenecek temettü ikramiyeleri, ilgili olduğu yılın kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabilecektir. Performans değerlendirmelerine bağlı olarak verilen prim veya ikramiyeler de aynı kurallara tabidir. Bu açıklamalara göre şirket çalışanlarına performans değerlendirmelerine bağlı olarak verilen prim ve ikramiyelerin 2005 yılı bilanço günü itibariyle ödenecek toplam tutarı kesinleştiğinden, çalışanlara 2005 yılına ilişkin Kurumlar Vergisi beyannamesinin verilmesi süresinin sonuna kadar ödenecek tutarlar, ilgili olduğu yıl kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabilir.
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 20.12.2006 tarih ve 25393 sayılı özelgesi
“Şirket aktifinde kayıtlı bulunan bağlı ortaklık payının, bağlı ortaklığın (limited şirketin) tasfiyesi sonunda ortaklık payı nedeniyle ödenecek bir meblağ kalmaması ve şirkete herhangi bir ödeme yapılmaması ve bunun belgelendirilmesi halinde, bağlı ortaklık payının sıfır bedelle elden çıkarıldığının kabul edilmesi, söz konusu ortaklık payının Vergi Usul Kanunu’nun Geçici 25. maddesi uyarınca enflasyon düzeltmesi sonucu düzeltilmiş değeri ile düzeltme öncesi farka isabet eden zarar kısmı hariç ortaya çıkan zararın ilgili yıl safi kurum kazancının tespitinde dikkate alınması mümkündür. Ancak, şirketin bağlı ortaklığının tasfiyesi sürecinde, şirketin malvarlığının paraya çevrilmesi, alacaklarının tahsil edilmesi, borçlarının ödenmesi ve olumlu bir bakiye varsa bunun tasfiye payı hükümlerince pay sahiplerine dağıtılması işlemleri sırasında, şirketin yönetiminde söz sahibi olan ortaklarının kusurunun veya muvazaalı işlemlerin bulunması halinde, bu ortakların sahip oldukları hisse senetlerinden doğan zararların, bu ortakların şahsi kusurundan kaynaklanması nedeniyle safi kazancın tespitinde dikkate alınması mümkün değildir.”
SÖZÜN ÖZÜ
Düşündüğünü söyleyenden değil, söylediğini düşünmeyenden korkun.
HİNT ATASÖZÜ
(Kaynak: Referans Gazetesi | 28.11.2007)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.