Geçen salı yayınlanan yazımda ihbar ikramiyesi konusunu halen yürürlükte olan mevzuata göre irdelemiş ve aktarmıştım. Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan Vergi Usul Kanunu Tasarı Taslağı'nda, halen yürürlükte olan ve konuyu düzenleyen 31.12.1931 tarih ve 1993 sayılı “Menkul ve Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Hakları Ve Daimi Vergilerin Mektumatı Muhbirlerine Verilecek İkramiye Hakkında Kanun”un yürürlükten kaldırılması öngörülmekte ve konu Vergi Usul Kanunu kapsamına alınmaktadır.
Konunun doğrudan vergilendirme sürecini ilgilendirdiği, ihbar müessesesinin incelemelere kaynaklık ettiği düşünüldüğünde, Vergi Usul Kanunu kapsamına alınması, aynı mali tatile ilişkin düzenlemenin de kapsama alınmasında olduğu gibi, yerinde bir düşüncedir. Bu yazımızda ihbar ikramiyesi müessesesinin taslakta düzenleniş şeklini aktarmaya çalışacağız.
Taslakta, beyana dayanan vergilerde vergi ziyaına neden olan fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara bildiren muhbire ihbar ikramiyesi ödenmesi öngörülmektedir. Buradaki “diğer” kelimesi, kanuna aykırı harekete iştirak edenlerden her hangi birisinin de ihbarı ile ikramiye alabileceğini ifade etmektedir.
İhbar ikramiyesi talepli dilekçelerde aranacak koşullar yönünden Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanuna atıf yapılmıştır. Söz konusu dilekçelerin, mükellef nezdinde herhangi bir vergi incelemesine başlanılmadan veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirilmeden önce verilmesi resmi kayıtlara geçirilmiş olması gerekmektedir. Taslakta ihbarın dilekçe ile yapılması koşulu getirildikten sonra, bir çelişki de olsa, ihbarların sözlü olarak da yapılabileceği, ancak bu durumda ihbarın bir tutanağa bağlanacağı düzenlenmiştir.
Taslak, muhbirin kimlik bilgilerinin, kendi izni olmadıkça veya ihbarın niteliği suç oluşturmadıkça, aramalı incelemelere sebebiyet verilmesi hali dışında, açıklanamayacağı hükme bağlanmıştır. Ancak haksız ihbar, pek çok halde mükellefin kişilik haklarını zedelediği için, haksızlığa uğrayan kişiye hukuki ve cezai yollara müracaat hakkını doğurmaktadır. Bu nedenle bu gibi durumlarda da istek üzerine ihbarcının kimliğinin haksızlığa uğrayan veya iftira edilene verilmesi gerekir.
Taslakta muhbirin ihbarda bulunduğu kişi veya kuruluşun ortağı, yöneticisi veya çalışanı olmasının ihbar ikramiyesi ödenmesine engel teşkil etmeyeceği, ancak 3568 sayılı Kanun kapsamında görev yapan meslek mensupları ile bunların çalışanlarına hiçbir şekilde ihbar ikramiyesi ödenemeyeceği öngörülmektedir.
3568 sayılı Kanun uyarınca görev yapanlar tarafından yapılan ihbarlarda ikramiye ödenip ödenmeyeceği daha önce de tartışma konusu olmuş, ancak hem idari anlayış hem de yargı anlayışı söz konusu meslek mensuplarının sır saklama yükümlülüğü dolayısıyla ihbar ikramiyesine hak kazanamayacakları yönünde oluşmuştu. Yargı tarafından da tasvip gören bu anlayışın, Kanuna aktarılması ileride çıkacak ihtilafların önünü kesmesi itibariyle yerinde olmakla birlikte eksiktir. Zira meslekleri dolayısıyla mali sırlara sahip olabilen, ancak sır saklama yükümlülüğü altında bulunan avukatların da buraya dahil edilmesi bence gerekmektedir.
İhbarın kamuya açık kaynaklardan edinilen bilgiler kullanılarak yapılması halinde de, ihbar ikramiyesi ödenmeyecektir.
Taslağa göre ihbar ikramiyesine hak kazanılabilmesi için, ihbar sonucu yapılacak vergi incelemesi sonucunda, ihbara konu olayla vergi ziyaı arasında illiyet bağının saptanmış olması gerekmektedir.
Mesleki faaliyetleri dolayısıyla mükelleflerin sırlarına muttali olan kamu görevlilerine, ihbarları karşılığında görevlerinden ayrılmış olsalar dahi ihbar ikramiyesi ödenmeyeceği, bu kişilerin nişanlılarına ve boşanmış olsalar bile eşlerine, kan veya kayın altsoy-üstsoyuna, evlatlığına veya kendisini evlat edinene yahut kan hısımlığında üçüncü (bu derece dâhil), kayın hısımlığında, bu hısımlığı meydana getiren evlenme ortadan kalkmış olsa bile, üçüncü (bu derece dâhil) dereceye kadar olan yansoy hısımlarına da aynı şekilde yapacakları ihbarların ihbar ikramiyesine hak kazandırmayacağı Taslakta açıklığa kavuşturulmuştur.(Taslağın konuya ilişkin 107/11. maddesinde atıf yapılan fıkranın dokuz değil, on olması gerekmektedir. Sanırım orada bir yazım hatası vardır)
Taslak maddesinde ikramiyeye hak kazandıracak ihbarın mükellef nezdinde incelemeye başlanılmasından önce yapılmış olma şartı getirilmekle birlikte, ihbar ikramiyesinin mükellefler nezdinde inceleme sonucu düzenlenen raporun, rapor değerlendirme komisyonuna tevdi edildiği tarihe kadar talep edilebileceği de düzenlenmiştir. Buradan, önceden ikramiye talep edilmeden ihbar yapılabileceği, ancak inceleme sırasında da sonradan ikramiye talep edilebileceği anlaşılmaktadır ki bu şekildeki bir düzenleme yerinde olmayıp, çeşitli sakınca ve suistimallere de yol açabilecek niteliktedir. Günümüz uygulamasında, artan oranlı tarifenin anlamını yitirmiş olması dolayısıyla %10 civarında ödenen ihbar ikramiyesi oranı Taslakta %10 olarak belirlenmiştir. İhbar ikramiyesi Taslağa göre, sadece vergi aslı üzerinden hesaplanacak ve ödenecektir. Ceza ve gecikme faizinin ikramiye matrahına dahil edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu düzenleme yerindedir. Çünkü ikramiyenin konusunun hazineyi hakkı olan alacağına kavuşturmak olması gerekir, yoksa bir başkasına ceza kestirmiş olmanın ikramiye konusu olması uygun değildir.
Öte yandan ihbarcının ikramiyeye hak kazanması ile ödeme arasında geçen süre için her hangi bir faiz hesaplanmayacağı da hükme bağlanmışsa da, bu düzenlemenin ileride anayasa yargısına takılması pek muhtemeldir.
Bu arada yeni düzenlemenin, taslağın yürürlüğünden sonraki ihbarlara uygulanacağına ilişkin bir geçici madde eklenmesi de gerekmektedir.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 23.02.2016)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.