Sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmî veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işleri bir işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapan serbest meslek erbabının bu işlerden sağladıkları kazançları, serbest meslek kazancı olarak ayrı ve bağımsız bir gelir unsuru şeklinde Gelir Vergisine tabi tutulmuştur. Serbest meslek erbabının kazançlarının kapsam ve tespiti, Gelir Vergisi Kanunu'nun 67, kazanç tespitinde indirebilecekleri giderlerin listesi ise aynı Kanunun 68. maddesinde sayılmıştır. İndirilebilecek giderlere ilişkin liste, büyük ölçüde ticari kazançlara ilişkin liste ile benzerlik addetmektedir.
Her iki kazanç unsurunda da indirilebilecek giderlere ilişkin Kanunda liste bulunmasına karşılık uygulamada zaman zaman duraksamalar doğduğundan mükellefler özelge yoluna gitmektedir. Aşağıda aktaracağımız Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 17.7.2014 tarih ve 215 sayılı Özelge’sinde, bir serbest meslek erbabının bazı harcamaları ile ilgili soruları yanıtlanmıştır. Önce özelgedeki yanıtı aktarAcağım, sonra da Özelgeyi hukuki açıdan irdeleyeceğim.
Özelge’de ilk olarak, bir SMMM’nin Bağımsız Denetçi sıfatını alabilmek için ilgili mevzuat gereği olarak gittiği kursun bedelinin, 68. maddede sayılan indirilebilecek giderlerden olmadığı için kazancın tespitinde dikkate alınamayacağı ifade edilmiştir. Bu harcamanın ancak, 89. madde uyarınca beyannamede kazancın yeterli olması halinde indirim konusu yapılabileceği de özelgede belirtilmiştir.
Aynı özelgede ikinci olarak, meslek mensubunun yaptırdığı mali sorumluluk sigortasının primlerinin de mesleğin ifası için yapılması zorunlu bir sigorta olmaması nedeniyle gider yazılamayacağı, öte yandan bu sigortanın riskin gerçekleşmesi durumunda malvarlığında meydana gelecek azalmayı önlemek için yapıldığı, bu nedenle mal sigortası niteliğinde olduğu, şahıs sigortası olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu sebeplerle de 89. madde uyarınca beyannamede dahi indirim konusu yapılamayacağı ifade edilmiştir.
Ne yapmış bu SMMM? Kendisine mevzuatla tanınan yeni bir olanaktan yararlanmak, yeni bir iş kapısı açmak, daha fazla para kazanıp, daha çok vergi ödemek için kursa gitmiş. Riskin gerçekleşmesi durumunda ödeyeceği tazminatı azaltmak için sigorta yaptırmış. Burada bu harcamalarla, mesleki faaliyeti arasındaki illiyet bağının yokluğunu her halde kimse ileri sürülemez. (Şimdi bu meslek mensubu kusuru ile tazminat öderse yargı anlayışına göre gider yazacak, primini gider yazmadığından sigortadan alacağı tazminatı ise gelir yazmayacak)
Gelir Vergisi Kanunu'nun kazanç tespitinde dikkate alınacak giderlerle 40,41 ve 68. madde düzenlemeleri (Hatta Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8 ve 11. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, -maliyet unsuru teşkil etmeyen- tüm harcamaların, ticari kazancın veya serbest meslek kazancının elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile illiyet bağının oluşması koşulu ile gider olarak nazara alınması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Ancak gider olarak dikkate alınabilecek harcamaların tespitinde, kanun koyucunun çeşitli siyasal ve ekonomik sebeplerle yahut kötüye kullanmayı önleme gibi çeşitli düşüncelerle gider olarak kabul edilmeyeceğini hükme bağladığı harcamalardan olmaması da önem taşımaktadır.
Vergilerin “mali güç” oranında ödeneceğine ilişkin Anayasal ilkenin ötesinde, kazanç vergilerinde vergilendirilecek gelirin özelliklerini belirleyen Gelir Vergisi Kanunu'nun 1. maddesinde yer alan “gelirin gerçek olması” ve gelirin safi olması” ilkeleri karşısında, Kanunla yasaklanmadıkça kazancın elde edilmesi ve faaliyetin/kazancın sürdürülmesi için yapılan her türlü harcamanın/giderin matrahtan indirilmesinin asıl olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Bu nedenle, söz konusu illiyet bağı kurulduktan ve kanunla getirilmiş bir yasak olmadıktan sonra, her türlü harcama / gider matrahtan indirilebilir. Asıl olan budur. Hatta bu sebeple indirilecek giderleri düzenleyen maddeler dahi bence gereksizdir. Kanunlarda sadece, kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi için yapılmasına, gerekli illiyet bağı (ispat yükü mükellefe ait olmak üzere) açık olmasına rağmen, kanun koyucu tarafından indirilmesi uygun görülmeyen giderlerin yer alması gerekli ve yeterlidir.
Yasalarda, olması gereken davranışa izin veren hükümler değil, izin vermeyen hükümlerin yer alması asıldır. Hiçbir yasa hakların ve özgürlüklerin kullanılmasına izin veren hükümler içermez. Yasalarda asıl olan, hakların haksız kullanımını yasaklayan veya hakkın kullanımına haksız müdahaleleri önleyen hükümlerin bulunmasıdır. Aksi görüş, nefes almaya izin veren hükmü yasalarda aramaya kadar bizi götürür. Bu nedenlerle, yorumda da bu ilkeler doğrultusunda hareket edilmesi gerekir.
Yasada söz konusu harcamaları gider yazmaya, idari anlayışta denildiği gibi olanak veren bir düzenleme yoksa da, söz konusu harcamaların gider yazılmasına engel her hangi bir yasal düzenleme de yoktur. Bence idari anlayışta veya yapılacak yorumlarda, gider yazılabilecek kalemleri belirlerken, izin veren maddelere değil, yasaklayan maddelere bakılması gerekir.
Var olan illiyet bağını olabildiğince dar yorumlarla görmezden gelerek, kabul edilmeyen giderleri geniş yorumlayarak hazineye vergi toplama çabası, vergi hukuku ile bağdaştırılması zor bir çabadır. Yukarıda aktardığımız idari anlayışın, bir ihtilaf halinde, yargıda anlayış göreceğine inanmıyorum.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 07.01.2016)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.