Yirmi birinci yüzyılda dünya ölçeğinde rekabet edebilecek seviyeye ulaşmanın yolu bilişim ve teknolojiden geçmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin rekabet ortamında öne geçebilmesinin, dünya ticaretinde pastadan en büyük payı almasının ve dolayısıyla vatandaşlarının refah düzeyini arttırmasının yolu bilişim ve teknoloji yatırımlarından geçmektedir.
Bu kapsamda, devletler; bilişim ve teknoloji yatırımlarının gelişmesi için araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir. Geçmişten günümüze baktığımızda; Ar-Ge faaliyetleri ya doğrudan devlet kurumları eliyle ya da özel sektör eliyle yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.
Dünyada Ar-Ge faaliyetlerine en fazla önem veren ülkeler OECD ülkeleri ve günümüz itibarıyla en fazla Ar-Ge harcaması yapan ülke Amerika Birleşik Devletleri. Ancak, önümüzdeki 20 yıl içinde Çin’in Ar-Ge faaliyetleri ve harcamaları açısından dünya lideri olacağı öngörülmekte.
Türkiye’nin durumu!
Türkiye’nin kalkınması ve refah düzeyinin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşması ancak teknoloji alanında yapacağı gelişmeler ile mümkün olabilir. Bunun yolu da teknoloji, AR-GE ve inovasyon alanlarındaki harcamalara bağlı. Ülkemizde de dünya ülkelerinde olduğu gibi devlet ve özel sektör tarafından Ar-Ge faaliyetlerine kaynaklar ayrılmakta, ancak ayrılan bu kaynaklar oldukça yetersiz kalmakta.
Özel sektörün Ar-Ge harcamalarını teşvik etmek ve arttırmak amacıyla gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine Ar-Ge indirimi hakkı getirilmiş. Düzenleme; Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu ve 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’da yer almakta. Özü itibarıyla mükelleflerin yapacakları Ar-Ge harcamalarının yüzde 100 kadar tutarı gelir ya da kurum matrahından indirebilmesine imkân sağlamakta. Ayrıca ilgili Ar-Ge işinde görev yapan personelin ücretinden alınması gereken stopaj ve SGK priminin belli kısmı alınmamakta.
Teşvik yeterli mi?
Verilen bu teşvikin Ar-Ge faaliyeti için yeterli olmadığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın istatistiklerinden belli olmaktadır. 2013 yılı kurumlar vergisi beyannamesi istatistiklerine bakıldığında; Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında 247, 5746 sayılı kanun kapsamında 562 mükellefin Ar-Ge indiriminden yararlandığı görülmekte. 2013 yılı sonu itibarıyla 600 binin üzerinde kurumlar vergisi mükellefinin olduğu ülkemizde Ar-Ge faaliyetinde bulunarak Ar-Ge indirimi teşvikinden yararlanan mükellef sayısı sadece ve sadece 809. Bunların toplam harcaması ise 1.390.748.395 TL. OECD’nin
2013 yılı verilerine göre Ar-Ge harcamasının büyüklüğü açısından Türkiye 50 ülke arasında 35’inci sırada yer almakta. Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ye oranı Güney Kore’de yüzde 4.36, AB ülkelerinde yüzde 1.98, OECD ortalaması yüzde 2.40 iken Türkiye’nin oranı yüzde 0.95 olup gelişmiş ülkelerin çok uzağında bulunmakta.
2013 yılı kurumlar vergisi beyannamesi bilgileri üzerinden baktığımızda, ülkemizde kurumlar vergisi mükelleflerinin Ar-Ge indirimi kapsamında yapmış olduğu harcama 1 milyar TL’yi biraz aşmış iken Güney Kore’de bir firmanın 2014 yılı için öngördüğü Ar-Ge harcaması 14 milyar dolar civarında. Görüldüğü gibi, sadece vergisel teşvik ile genel anlamda sağlanan Ar- Ge desteği teknolojik yenilik yaratacak çalışmalar için yeterli olamamış. Ar-Ge için daha kapsamlı, itici ve nokta isabetli teşviklerin getirilmesi gerekir. Bunun için de öncelikle teknoloji konusunda yatırımı olan firmaların görüşleri alınarak düzenlemeler yapılmalıdır.
SOSYAL GÜVENLİK
İşçiye çalışma belgesi verilmesi
Bir işyerinde çalışan işçinin, yeni işverenlerine bilgi ve tecrübesini göstermek üzere çalışma belgesi düzenlenmektedir. Çalışma belgesini düzenleyen İş Kanunu’nun 28. maddesine göre, işten ayrılan işçiye işveren tarafından çalışma belgesi verilmesi gerekmektedir. Çalışma belgesi, “işveren tarafından işten ayrılan işçiye verilen ve işçinin işinin çeşidi ile süresinin gösterildiği belge”dir.
İşçiye verilecek çalışma belgesinde, işçinin işyerinde yaptığı işin ne olduğu ve ne kadarlık bir süre bu işi yaptığı belirtilmelidir. 1475 sayılı Eski İş Kanunu’ndaki Türkiye İş Kurumu’ndan temin edilen ve işyerinde çalışan işçilere verilme zorunluluğu bulunan “İşçi Çalışma ve Kimlik Karnesi” uygulaması 4857 sayılı İş Kanunu’yla kaldırılmış olup “İşçi Çalışma ve Kimlik Karnesi” düzenlenmesine gerek yoktur.
Çalışma belgesinin vaktinde verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veyahut işçiyi işine alan yeni işveren, eski işverenden tazminat isteyebilir. Çalışma belgesinin vaktinde verilmemesinden zarar gören işçinin veya işçiyi işine alan yeni işverenin, eski işverenden tazminat isteyebileceğine yer vermiştir. Ancak, madde metninde çalışma belgesinin ne zaman verileceğine dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. İşin doğası gereği, söz konusu çalışma belgesinin iş sözleşmesinin feshiyle düzenlenerek işçiye verilmesi gerekmektedir. İş Kanunu’nun 99/C maddesi, çalışma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan işveren veya işveren vekiline ceza verileceğini belirtmiştir. Çalışma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan işveren veya işveren vekiline 2015 yılında bu durumdaki her işçi için 134 TL idari para cezası uygulanacaktır. Çalışma belgesine yönelik cezayı düzenleyen İş Kanunu’nun 99/C maddesine göre çalışma belgesinin düzenlendiği ancak işçiye verilmediği hallerde idari para cezası uygulanmasına yönelik bir düzenleme yoktur.
(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi | 05.11.2015)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.