"Amerika'daki mortgage kriziyle ilgili yeterli bilgiye ulaştığımız zaman daha net bir şeyler söylemek mümkün. Ama bu krizin boyutu şimdiden görülüyor. Birtakım dip dalgaları olabilir.
Bunun etkileri eğer önemli ölçüde finansal piyasalarda korkuya, endişeye hâkim olur, likidite daha fazla önem kazanırsa bize de bir miktar yansır. Bu tip krizler ne ilk görüldü ne de son olacak. Önemli olan bu tip krizlerde bizim ne yaptığımız? Eskisinden çok daha fazla dayanıklı bir yapımız var. Bankacılık sisteminin aldığı riskler bugüne kadar almadığı kadar fazla ve önemli. Krizin etkisi anormal boyutlara ulaşmadığı sürece bir dayanma limitimiz var."
Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Tayfun Bayazıt ile görüşmeye gitmeden önce araştırma yapıyorum. Çünkü Fortis'ten Yapı Kredi'ye geçtiği 19 Nisan 2007'den bu yana kendine koyduğu 100 günlük konuşmama kararını henüz bitirmişti. Yapı Kredi'yi orta vadede üçüncü özel banka konumuna getireceği, kredi kartlarında zaten lider olduklarını, bazı segmentlerde de lider olma hedefini koyduklarını ve şube sayılarını artıracaklarını okumuştum. Bayazıt, 10 yıl önce ayrıldığı Yapı Kredi'ye Citibank, Dışbank/Fortis deneyiminden sonra tekrar dönmüştü. Bayazıt'ı, "Dışbank'ı Fortis'e çok iyi bir bedelle satan CEO" şeklinde hatırlayanlar da vardır. Biz onu bankacılık sektöründe yaptıklarıyla tanıyorduk. Bayazıt, kendisi nasıl hatırlanmak isterdi? "Kendimle ilgili değil de hedefleri ekibiyle beraber gerçekleştirmiş biri olarak anılmak isterim." diyor.
Takımını iyi yönetenlerden. Uyumlu çalışabileceği, enerjisi yüksek ve bir takım oluşturabileceği insanlarla çalışmayı seçenlerden. Heyecanını paylaşmayı da seviyor. Çünkü Türkiye'nin rekabetin de ötesinde çok ciddi dalgalanmalar yaşayan bir ülke olduğunu; ancak böylesine uyumlu bir takımla bu zorlukları atlatabileceğini düşünüyor. "Ben çok fazla mükemmeliyetçi olduğumu zannetmiyorum. Dolayısıyla hedeflerini doğru koymanın, kurumun vizyonunu, misyonunu doğru tanımlamanın sadece basmakalıp tanımların çok ötesinde olduğunu düşünüyorum. Takım arkadaşlarımı yeteri kadar yetkilendiriyorum. Zaten bu kadar büyük boyuttaki bir kurumun her ayrıntısında var olmanız mümkün değil. Merkeziyetçi olarak çalışmadığımı ve işleri önemli şekilde delege ettiğimi biliyorum." diyen Bayazıt, ekibin ortak DNA'sına da inanıyor.
Koçbank, Yapı Kredi ve UniCredit birleşmesindeki DNA'yı çözebildiniz mi?
Önemli ölçüde çözdüğümü düşünüyorum. Bir kere bir kurumun nereden geldiğini anlamak, ileriye yönelik planları yaparken önemli. Yapı Kredi, özel sektör bankacılığı açısından gerçekten çok önemli işler yapmış, inovasyon ve yeni ürünleri piyasalarıyla tanıştırma açısından çok önemli katkıları var. Zaten böyle avantajlı ve kuvvetli yanları olmasa Yapı Kredi, özellikle sahiplikle ilgili sorunların yaşandığı satın alma öncesinde çok daha ciddi zararlar görebilirdi. Diğer yandan, Koçbank 2002'den itibaren, İtalyan Unicredit ve Koç Grubu'nun ortaklığıyla, önce toptan daha sonra perakende bankacılıkta önemli işler başarmış, kriz sonrası hem pazar payını geliştirmiş hem de sistemlerini oturtmuş bir banka. Bu iki köklü ve kendini ispat etmiş kurumun birleşmesiyle ortaya çıkan yeni Yapı Kredi, önemli ölçüde her iki tarafın da kuvvetli özelliklerini almış. Her birleşme ve satın almada mutlaka sancılar olur. Örneklere de baktığımızda iki kurum kültürünün bir araya gelmesi ve tek bir ülkü içinde birleşmesi epey zor. Dolayısıyla bu birleşmenin yaşandığı süreç içinde de bazı problemler olmuştur. Ama şimdi birleşmenin üzerinden bir sene geçti ve dönüp baktığımızda ortada hem bilançosu sağlam, hem güçlü hem de kuvvetli iki ana hissedarı olan köklü kurumun mayasını taşıyan bir kurum var.
Yapı Kredi Genel Müdürü, beni, bankasının hedeflerine konuşmaya doğru çekiyor. Hedeflerini biliyorum; ama daha önceki söyleşilerinde ilginç bir terim kullanmış; ürün fabrikaları. Benim bildiğim, hizmet sektöründe fabrika tanımı kullanılmazdı! "Factoring şirketi, sigorta, sağlık sigortası, yatırım bankacılığı, yurtdışındaki bankalarımız, fabrikalarımız. Aslında büyük yatırımları olan karmaşık bir yapı; ama bütün bir yapıyı bir vizyon çerçevesinde toparlayabilmek bundan sonrası için ilk hedefimiz. Rekabette bu alanları kullanarak da öne çıkmak son derece önemli." diyor.
11. sırada yer alan Fortis'ten 4. sıradaki Yapı Kredi'nin başına geçtiniz. Acaba bu geçişte bir kaygı duydunuz mu?
Tabi kapsamlı bir değerlendirme yapmadan hiç kimsenin böyle bir teklifi kabul etmesi mümkün değil. Aslında bu değerlendirmede hem kariyerimde yönettiğim kurumun büyüklüğü hem de yaklaşık 10 yıl kadar çalışmış olduğum ciddi bir duygusal bağın olması etkili oldu. Bankanın sıralamalardaki yeri ne olursa olsun böyle yapılanmalar sonrası işler her zaman için çok daha rekabetçi hale gelir. Eskiden bir bankanın gücü öz kaynak güçlülüğü, bankanın öz şube teşkilatının büyüklüğü gibi birtakım somut göstergelerle anlatılırdı. Artık bunlar yeterli değil. Bütün bankaların sermayesi güçlü, sermayeye erişimi eskisinden daha kolay. Rekabet daha önemli. Buluşlarınız eskisinden çok daha kolay kopyalanabiliyor. Dolayısıyla artık bankacılıkta sıralamaya girmek her banka için geçerli. Eğer önünüzde iddialı bir yol planı varsa, ki benim de var, bu plan olmadan o yolun da çok fazla bir anlamı yok. Öncelikli olarak kısa vadede yapılması gereken işler var; ama çok daha büyük bir resmi takım arkadaşlarınıza göstermek zorundasınız. Özellikle üç ay içinde oturup arkadaşlarımla bu resmi irdelemeye çalıştım ki, orta uzun vadeli bankanın planını ortaya koyabilelim. Kurumun başarılı olduğu en önemli konu kredi kartları. Bireysel bankacılık, KOBİ bankacılığı gibi alanlarda ilerlemeyi düşünüyoruz. Aslında on sene içinde aktif büyüklük açısından Türkiye'nin lideri olacağız demek afakî bir söylem. Bunu daha somut olarak hangi segmentlerde ve dönemlerde nasıl yapacağımıza bakacağız.
Fortis ile Yapı Kredi için gerçekleştirdiğiniz mücadeleler arasında farklılıklar var mı?
Aslında çok da fark yok. Orada da sizin önünüze geçmeye çalışanlar var. Aslında önde daha az yarışmacının olması rahatlatan bir faktör. Ama insanın kendisini rehavete asla kaptırmaması gerekiyor. Gerçekten çok kuvvetli rakipler var. Kurumun tepe kurmay takımının yol planı çizmesi son derece önemli. Hissedarların mutlaka değişik beklentileri var ve ana hissedarlar her zaman en büyük ve en kârlı olmak isterler. Hiç sorunlarının olmamasını istiyorlar. Yönetimin son derece uyumlu çalışmasını ve ayrılmamasını istiyorlar. Ama biliyoruz ki böyle ideal bir dünya yok. Ben kurumun kendi istikrarı ve kendini orta vade planları yenileme ve revize etme açısından baştan tutarlı bir vizyonu ortaya koymasını ve onu hissedarların önce sahiplenmesini daha sonra yönetimin bunu benimseyerek özümsemesini istiyorum. Çalışanların bu işin parçası olduklarını, başarı için çok önemli faktör olduğunu görmelerini istiyorum. Kurum çalışanları tarafından ortak akılla sahiplenilmesi ve benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bankaların ülke ekonomisindeki yerini göz ardı edemeyiz. Bir daha ciddi boyuttaki krizlerin yaşanmaması için bankaların nasıl bir duruş göstermesi lazım?
Bankacılığın denetimi ve gözetimi açısından bu işe siyasetin bulaşması konusunda zafiyetler vardı. Şimdi dünya standartlarında denetim var. Bankacılık, içinde risk yönetimi çok daha somut tarif edilir ve nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ortak bir paydanın bulunduğu bir iş haline geldi. 'Artık bankacılıkta operasyonel risk, piyasa riski, kredi riski nedir? Bu riskler nasıl ölçülür? Riskler bankanın öz kaynağında ne boyuttadır?' konusunda eskisinden çok daha iyi bir sistem var. Şu anda yaşamış olduğumuz dalgalanma o kadar açık gösteriyor ki finans sektöründe çalışanlar, bugün bir adım önde gidiyorlar. Tamamen yüzde 100 riskleri kontrol ettiğinizi söylemek her zaman için mümkün değil.
Son dönemde KOBİ'ler niçin kral oldu? Özel bir nedeni var mı?
Türkiye'nin en önemli ekonomik girdisini sağlayan ve lokomotifi olan bir müşteri segmentinden bahsediyoruz. Bu segment ki bankacılık sektörüne olması gerektiği kadar aşina değil. İlk aşamada işimiz onlara yol göstermek ve işlerini büyütebilmeleri için akıl danışmanlığı yapmak. Daha da önemlisi KOBİ'lerin kurumsallaşma açısından yapmaları gereken işler var. Özellikle bankacılık sektörüyle bundan sonraki dönemde daha yakın bir boyutta çalışabilmeleri önemli. Bencil olarak kendi açımızdan baktığımızda KOBİ'leri bankacılık sektörünü büyütebileceğimiz çok önemli bir potansiyel olarak görüyoruz. İkincisi çok daha fazla sayıda küçük işletme hem riski dağıtma hem de sağlıklı bir şekilde pastayı büyütme açısından önemli. Çok daha önemlisi bugün büyük işletme olarak gördüğümüz şirketlerin hepsi bundan 10 yıl önce küçük işletmelerdi. Dolayısıyla şu anda KOBİ olarak tanımladığımız şirketlerin de ileride çok büyük şirketler olacağını görüyoruz. Bu açıdan da bu sektöre yatırım yapılması gerekiyor.
Cari açığımız çok fazla. Yabancı sermayenin girmesiyle bu konuda fazla sorun yokmuş gibi görünüyorsa da kriz bizi ne kadar etkiler?
Cari açık neden oluşur? İthalat-ihracat dengesizliğinden. Şu anda ekonomik ithalatın cazip olması bu dengesizliği daha da artırıyor. İkincisi Türkiye enerji ithal etmek durumunda olan bir ülke. Dolayısıyla Türkiye'nin her halükârda bir yapısal problemi var. Cari açık boyutunun ileriki dönemlerde, küresel finansman krizlerinde finansmandan dolayı etkilenmesi bir risk. Ayrıca ithalatın alt açılımlarına baktığımız zaman önemli ölçüde ara mal ithalatının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ülkede çok ciddi yatırımlar yapılıyor; ama bir yandan da ülkenin istihdam sağlaması gerekiyor. Türkiye'nin önemi, sorunlar alt alta konulduğunda sadece bir deliği tıkayarak çözebileceğiniz sorunlardan değil. Cari açık aslında birtakım orta uzun vadelerin görülebileceği mikro reformlarla çözülebilir. Cari açığı indirebilmek açısından alınacak önlemlerin yan etkileri başka yerlerde tezahür edebiliyor. Göründüğü kadarıyla enerji fiyatlarında bir düşüş yakın zamanda görünmüyor. Bu cari açıkla birlikte yaşamaya alışacağız. Bunun nasıl finanse edileceği ise yabancı sermayenin doğrudan yatırımlarla finansman sağlayacağı şeklinde görülüyor. Bundan sonra da yabancı sermaye akımlarını cezbedecek politikalarla bunu desteklememiz gerektiğini düşünüyorum. Böylece endişelerimiz daha da azalacaktır.
Yapı Kredi ve hedeflediği yer üçüncülük. Hedeflediği yer daha da ilerisi. Bu arada Türkiye nasıl olacak?
Çok genç ve dinamik bir nüfusumuz var. Yabancı bankalar bu ülkede ne buluyorlar da yatırım için ülkemize geliyorlar. Neden Türkiye'ye böyle hücum ettiler? Bunun tek sebebi genç nüfus. Ciddi bir büyüme potansiyeli var ve bankacılık penetrasyonu çok düşük. Birincisi kârlı operasyonunuzu yürütme imkanı var ve bunu artık Avrupa ülkelerinde bulamıyorsunuz. Bankacılıkta en önemli gıda büyüyen ekonomidir. Ayrıca genç nüfus olması teknolojiyi kullanan nüfusun alternatif bankacılık ürünlerinden de yararlanıyor olduğunu gösterir. Altyapıyı sağlam tutup, fırsat eşitliğini sağladığımız zaman Türkiye'deki müteşebbis gücün gerçekten önemli işler başaracağını görebiliyoruz.
(Kaynak: Zaman Gazetesi | 13.09.2007)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.