CELAL ÖZCAN
Çalışanların ve işverenlerin, üyelerinin çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için, önceden izin almaksızın, sendika ve üst kuruluş (konfederasyon) kurma hakları Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
En son 07.11.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” ile de, işçi ve işveren sendikaları ile konfederasyonların kuruluşu, yönetimi, işleyişi, denetlenmesi, çalışma ve örgütlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile işçilerin ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını belirlemek üzere toplu iş sözleşmesi yapmalarına, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözümlemelerine, grev ve lokavta başvurmalarına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
Bu çerçevede, işçi ve işveren kuruluşlarını, üyelerinin çalışma ilişkilerinde kendi aralarındaki ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek amacıyla serbestçe, Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara uygun olarak kurulan ve faaliyette bulunan, bağımsız özel hukuk tüzel kişisi olarak tanımlayabiliriz. Sendikacılığın tarihsel gelişimine bakıldığında da işçilerin ve işverenlerin bir araya gelip örgütlenmelerinin, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerin korunması ve geliştirilmesi ihtiyacından doğduğu görülmektedir.
Günümüzde, işçi ve işveren kuruluşları, üye sayılarının çokluğu ve büyük rakamlara varan malvarlıklarıyla, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt hak ve yetkileriyle ekonomik, sosyal ve siyasal düzeni etkileyen güçler olarak toplum hayatına ağırlıklarını koyabilmekte ve güçleri oranında etkili olabilmektedirler.
İşçi kuruluşları karşısında yer alan, işveren sendika ve konfederasyonları da benzer amaçlarla kurulmuş olup, ekonomik olanakları, üyelerinin çok sayıda işçi çalıştırması ve işçi kuruluşları karşısında sosyal taraf olarak rol almaları nedeniyle toplum hayatında işçi kuruluşları gibi önemli işlev ve etkileri vardır.
İşçi ve işveren sendika ve konfederasyonlarının gelirleri; üyelik ve dayanışma aidatları, tüzüklerine göre yaptıkları faaliyetlerden sağlanan gelirler, bağışlar, mal varlığı gelirleri, mal varlığı değerlerinin devir, temlik ve satışlarından doğan kazançlardan oluşmaktadır.
Yasayla, işçi ve işveren kuruluşlarının, gelirlerini 6356 sayılı Kanunda ve tüzüklerinde gösterilen faaliyetleri dışında kullanmaları veya bağışlamaları yasaklanmıştır. Ancak, yönetim kurulu kararıyla ve nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla yurt içi ve yurt dışındaki doğal afet bölgelerine doğrudan veya yetkili makamlar aracılığıyla konut, eğitim ve sağlık tesisleri kurulması amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarına ayni ve nakdî yardımda bulunabilmektedirler. İşçi ve işveren sendika ve konfederasyonlarının hangi tür faaliyetlerde bulunabilecekleri ise 6356 sayılı Kanun’un 26 ncı maddesinde belirtilmiştir.
Genel olarak işçi ve işveren kuruluşları tüzüklerinde yer alan konularda serbestçe faaliyette bulunabilmekte olup, tüzükte belirlenen amaçları dışında faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır.
İşçi ve işveren kuruluşlarının, ticaretle uğraşmaları da yasak olup, sadece genel kurul kararıyla nakit mevcutlarının yüzde kırkından fazla olmamak kaydıyla sanayi ve ticaret kuruluşlarına yatırımda bulunabilmektedirler. Yine, sendikaların grev ve lokavt süresince tüzüklerine göre üyelerine yapacakları yardımlar ile kuruluşların eğitim amaçlı yardımları hariç olmak üzere, işçi ve işveren kuruluşları elde ettikleri gelirleri üyeleri ve mensupları arasında dağıtmaları yasaklanmıştır.
Ancak, şu anda TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan Torba Kanun Tasarısı ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 26. maddesinde yapılan düzenleme ile işveren sendikalarına gelirlerinin belli bir bölümünü üye işverenlerinin sigorta primi işveren payı ödemelerinde kullanmak amacıyla yardımlaşma ve dayanışma fonu kurabilme yetkisi getirilmektedir. Önümüzdeki günlerde söz konusu düzenlemenin yasalaşması halinde, işveren sendikaları, nakit mevcutlarının yüzde yirmi beşini aşmamak üzere karşılıksız yardıma dayalı olarak yardımlaşma ve dayanışma fonu kurabileceklerdir. Kurulacak olan yardımlaşma ve dayanışma fonu vasıtasıyla, üye işverenlerin çalıştırdıkları işçilerinin sigorta primlerinin işveren payının SGK ödemelerinde kullanılmak üzere karşılıksız yardımda bulunulabilecektir.
Ancak, üyelerine sigorta primi işveren payı ödemelerinde fondan yardımda bulunulabilmesi için; öncelikle işveren sendikalarının tüzüklerine buna ilişkin hüküm bulunması gerekmektedir. Yapılacak yardımın şartları, miktarı, süresi ve diğer hususlar ise, işveren sendikalarının genel kurul kararıyla belirlenecektir.
Fon gelirleri, işçilerinin sigorta primlerinin işveren payının ödenmesi amacı dışında kullanılamayacaktır. Dolayısıyla, fondan yapılacak yardım, sigorta primi işveren payı ödemesi ile sınırlandırıldığından, işsizlik sigortası primi işveren payının, üye işverenlerin SGK’ya olan diğer borçlarının (örneğin, idari para cezası, iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan rücu tazminat borçları, gecikme zammı vb.) veya vergi borçlarının fondan ödenmesi gibi bir durum olmayacaktır.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 29.08.2014)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.