Kredi kartlarına uygulanan taksitlerin ve kart limitlerinin yeniden gözden geçirildiği bugünlerde nakit sıkıntısına girenlerin başvurduğu yollardan birisi olan POS tefecilik faaliyetinin ısrarla devam ettiğini görüyoruz.
Hemen hepimizin cep telefonuna veya mail adresine kredi borcunu ödemeye yardımcı olunacağına dair mesajlar geliyordur. Kart borcunun asgari ödeme tutarının fazla olması ve bankaların gecikme faizine uyguladığı yüksek oran, maalesef insanları bu yola itiyor. Kredi sicilleri bozuk olduğu için bankalardan kredi çekme imkânı bulunmayan veya çok acil nakit ihtiyacı duyan kişiler de sık sık bu yönteme başvuruyor. POS tefeciliği olarak isimlendirdiğimiz bu yöntemde işleyişin nasıl olduğunu daha önce anlatmıştım. Borcu olan kişiler kredi kartıyla bu faaliyetle uğraşan kişilerin yanına gidiyor. POS makinesinden istenen tutar, taksitli satış yapılmış gibi, çekildikten sonra; çekilen tutarın bir kısmı komisyon olarak alınıyor. Komisyon ücretinden geriye kalan tutar kart sahiplerine ödeniyor. Aldıkları bu parayla geçici olarak parasal sıkıntısını atlatanlar, bir sonraki ay geldiğinde mecburen aynı yönteme başvurmak zorunda kalıyor. Borç para sarmalına girenlerin beslediği bu sistem kendisinden beslenerek büyümeye devam ediyor.
Bu tür işlemler genelde telefon, kontör satıcıları, kuyumcularda gerçekleşiyor. Satılmış gibi gösterilen mal ve emtialar KDV’ye tabi olmadığı için vergi dairesine verilecek beyannamelerde KDV ödemesi çıkmıyor. Fakat POS tefeciliği yapan mükellefler çok yüksek tutarlı tahsilatı banka üzerinden yaptığı için bu ödemelerle ilgili fatura düzenlemek zorunda kalıyor. Neticede tahsilatın büyüklüğü ile orantılı olarak vergi matrahı da yüksek çıkacağından Gelir veya Kurumlar Vergisi ödememek için bu işlerle uğraşanlar birbirleri arasında faturalaşıyor. Yani nakit sıkıntısına giren vatandaştan binlerce kontör satılmış gibi ödeme alınıyor fakat fatura, ödemeyi yapan kişiye değil, aynı şekilde POS tefeciliği yapan diğer mükellefe düzenleniyor. Bu şekilde düzenlenen faturaların sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge olarak kabul edildiğini ve böyle belge düzenleyenlerin hapis cezası ile yargılandıklarını belirteyim.
Bu işi yapanları daha önce uyarmış, tefecilik yaptıkları gerekçesiyle incelenebileceklerini, ağır vergi ve cezalarla karşı karşıya kalacaklarını uyarmıştım. Çünkü sistematik olarak borç verme işlemi belirli kişi veya kurumlara tanınmış izne tabi bir işlemdir. Bu izni almadan borç verme işi yapan kişilerle ilgili olarak Türk Ceza Kanunu çerçevesinde cezai takibat yapılır. Bankalardan alınan, yüksek tutarlı satışlara mukabil düşük tutarda beyan veren mükelleflerden oluşturulan listeler bugünlerde yoğun bir şekilde inceleniyor. İncelemelerde kullandırılan paralar için alınan komisyonlar tespit ediliyor ve bu komisyonlar üzerinden hesaplanan vergi ve cezalar mükelleflerden aranıyor.
BDDK bu şekilde yapılan işlemin tam olarak bankacılık işi olmadığı, POS makinesinden geçirilen kartın da kopyalanmış veya sonradan üretilmiş bir kart olmadığı yorumundan hareketle, bankacılık ve kredi kartları kanununa aykırı bir faaliyet olmadığını, bu sebepten dolayı suç duyurusunda bulunulmasına gerek olmadığını belirtiyor. BDDK yetkilileri, tefecilik kapsamında kendilerine gelen ihbar veya tespitlerle ilgili yaptıkları incelemelerde, mükellefin alım/satım konusu mal miktarını, stokları ve envanteri bilmediklerini, bunları da sorgulama yetkileri olmadığı için sağlıklı bir değerlendirme yapamadıklarını ifade ediyor. Fakat borç para verme işlemi ikrazatçılık faaliyeti kapsamında olduğu ve izin almadan yapıldığı için her hâlükârda bu kişiler hakkında hapis cezası ile yargılanmak üzere suç duyurusu yapılıyor. Ayrıca sahte fatura düzenleme sebebiyle de suç duyurusunda bulunuluyor.
Vergi ziyaı üç kat mı?
Yapılan incelemelerde bazı vergi müfettişleri ortada sahte fatura düzenleme suçu olduğu için bulunan vergi farkı üzerinden hesaplanacak vergi ziyaı cezasının üç kat olması gerektiğini iddia ediyor. Bazı müfettişler ise vergi ziyaının düzenlenen belgeden kaynaklanmadığını söyleyerek vergi ziyaı cezasının tek kat olarak hesaplanması gerektiğini savunuyor. Vergi müfettişleri tarafından yapılan incelemelerde şimdilik bu konuda bir standart yok. Aslında her iki durumda da suç duyurusunda bulunuluyor. Aradaki fark mükelleflerin uzlaşmaya girip girmeyeceği noktasında ortaya çıkıyor. Vergi ziyaı üç kat olarak hesaplanan mükellefler uzlaşmaya girme hakkını kaybediyor. Bu mükellefler ya üç kat vergi ziyaı cezası ve vergi aslını ödeyecek veya mahkemeye giderek bu tarhiyatın haksız olduğunu iddia edecek. Vergi ziyaı cezasının üç kat hesaplanması halinde çıkan rakam çok yüksek olduğundan bu tutarı doğrudan ödeyen mükellef sayısı neredeyse yok gibi. Buna mukabil tek kat vergi ziyaı cezası hesaplanan mükellefler arzu ederlerse uzlaşmaya girip vergi ve cezalarda indirim sağlayarak vergisel borçlarından kurtulabiliyor. Ben POS tefeciliği yapan mükelleflere hesaplanacak vergi ziyaı cezasının tek kat olarak hesaplanması gerektiğini, dolayısıyla bu mükelleflerin uzlaşmaya girebileceklerini düşünüyorum. Çünkü hemen hemen tüm tefeci incelemelerinde suç duyurusunda bulunulsa bile tek kat vergi ziyaı cezası hesaplanır. POS tefecilerde para hareketlerini örtmek için düzenlenen faturalar, klasik sahte faturalardan farklıdır. Bu faturalar üzerinden herhangi bir gelir elde edilmiyor. Dolayısıyla ziyaa uğratılan bir vergi yoktur. Vergi kanunlarında da olayın gerçek mahiyeti esas olduğu için vergi ziyaı cezası üç kat değil, tek kat olarak düzenlenmelidir.
(Kaynak: Zaman Gazetesi | 14.01.2014)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.