Birçok ülkede gerçek kişilerin gelirleri ile kurum kazançlarının vergilendirilmesinde tek bir vergi kanunu uygulanmış olmakta birlikte ülkemizde; gerçek kişilerin gelirlerinin vergilendirilmesinde 1961 yılından günümüze kadar Gelir Vergisi Kanunu ve kurum kazançlarının vergilendirilmesinde de, 1950 yılından günümüze kadar Kurumlar Vergisi Kanunu uygulanmıştır. Bu da vergi idaresi açısından, serbest muhasebeci ve mali müşavirler ile yeminli mali müşavirler açısında, avukatlar, vergi yargısı ile eğitim ve öğretim açısından uzun yılların verdiği uygulama alışkanlığı yaratmış ve iki farklı grubun vergilendirilmesinde ayrım ve uygulama birliği sağlanmıştır.
Diğer taraftan Kurumlar Vergisi Kanunu yeniden kaleme alınarak belirli bir sistematik içinde, 21.6.2006 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve çok kısa bir süre içinde yasanın birkaç maddesine yönelik aksaklıklar bir yana bırakılır ise, tam anlamıyla uygulama birliği sağlanmıştır.
Ancak 1961 yılından günümüze kadar uygulanan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda, diğer vergi yasalarında olduğu gibi,1980 yılından itibaren günümüze kadar yapılan düzenlemelerle yamalı bohçaya dönmüş ve yasanın sistematiği tamamen bozulmuştur. Ayrıca; bu kanun 6 ek,16 mükerrer ve yürürlük ile yürütme maddeleri de dahil olmak üzere 126 maddeden ibaret olmasına ve bu süre içinde 6 ek, 10 mükerrer ve 22 maddesi de yürürlükten kaldırılmasına rağmen, 85 geçici madde eklenmiş ve bu geçici maddelerinde büyük çoğunluğunun uygulaması kalmamıştır. Bu tespit de göstermektedir ki, gelir vergisi kanununun yeni baştan kaleme alınmasının gerekliliği çoktan gelmiş ve 2005 yılından beri bu konuda çalışmalar yapılmış ise de, bu güne kadar her nedense bir türlü sona gelinememiştir.
Tabii ki 2005 yılından, tasarının kamu oyuna duyurulmasına kadar yapılan tüm çalışmalar, sadece gerçek kişilerce elde edilen gelirin vergilendirilmesinde uygulanacak müstakil gelir vergisi kanunu olarak ele alınmış ve kurum kazançlarının vergilemesi mevcut 5520 sayılı kanunun uygulamasının devamı düşünülmüş ve bu tasarı vergi uygulamasında bir değişimi beraberinde getirmiştir. Ancak, vergilemede halen mevcut iki kanunun maddeleri, genel vergileme sistematiği konusunda farklılıklar içeren biçimde birleştirilmiş ve tek gelir vergisi tasarısı olarak sunulmuştur.
İşte burada tasarının yazım sistematiğine baktığımızda işin doğasının gereği olarak beş farklı madde içeriği ile karşı karşıya kalınmaktadır. Şöyle ki;
-Birinci, sadece gerçek kişilere uygulanmak üzere düzenlenen maddeler,
-İkincisi, gelirin tanımına ve içeriğine yönelik olan ve doğrudan doğruya gerçek kişi hedeflenirken dolaylı olarak kurumlara da uygulanması öngörülen maddeler,
-Üçüncüsü, önce gerçek kişiler ve sonra tam ve dar mükellef ayırımı yapılmaksızın kurumlara uygulanmak üzere düzenlenen maddeler,
-Dördüncüsü, önce gerçek kişiler, sonra tam mükellef kurumlar ve daha sonra da dar mükellef kurumlara uygulanmak üzere düzenlenen maddeler,
-Beşincisi ise, sadece kurumlara uygulanmak üzere düzenlenen maddeler.
Bu ayrımlar madde içinde fıkralar itibariyle yapılmış olmasına rağmen öncelikle eğitimlerde anlatan ve konuyu öğrenecekler bakımında algılamada zorlanılacağı hiç tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Bir madde başlığı altında üç farkı muhatap ve iki üç sayfaya varan madde uzunluğu. Yasa maddelerinin sayısal çokluğunun eğitim ve öğretimi zorlayıcı bir unsur olarak algılamak son derece yanlış olur. Zira her madde farklı bir hükmü ve içeriği ortaya koyar. Madde içeriği çok kapsamlı ve uygulama alanı da farklılık içerdiği zaman öğrenim ve anlatım zorlu hale gelir. Tabii ki bu tür uzun içerikli maddelerin uygulamaya yönelik karmaşa yaratması ve hata yapılması riskini de artırır. Bu da gereksiz vergi ihtilaflarına yol açar ki, hem mükellefler ve meslek mensupları, hem de vergi idaresi ve vergi yargı bakımından gereksiz zaman israfına zemin hazırlanmış olur.
Burada 50 yıla yakın uygulama ve teorisi ile eğitimde görev alan birisi olarak bu tasarının yasalaşmasında yukarıdaki zorlanmanın yanı sıra vergi idaresi açısından da bunun kısa zamanda doğru bir uygulama zeminine oturabileceği konusunda da endişelerinim olduğu çok açık bir şekilde ifade etmek isterim. Bu yapılan düzenleme reform nitelikte yeni bir takım kazanımlar getirmiş olsaydı aynı ifadeleri dile getirmenin bir anlamı olmadığını, yeniliklere uyumun gelişmenin bir gereği olarak savunmak zorunluluğu duyardım.
Hemen ifade etmem gerekir ki, tasarıyı kurumlara ilişkin düzenlemeleri çıkartmak suretiyle ele aldığımızda, sistematik olarak eski kanunla kıyaslanamayacak biçimde ve olması gereken bir sistematik içinde düzenlemenin yapıldığı çok açık bir şekilde görülmekte ve eski yasada dağınık biçimde yapılan düzenlemeler ilgili bölüm içinde yapılmak suretiyle, gelir türleri itibariyle bir bütünlük sağlanmış ve bu haliyle de daha kolay anlaşılabilir hale getirilmiştir.
Dolayısıyla 2006 yılında uygulamaya konulan ve bu gün itibariyle uygulaması oturmuş olan Kurumlar Vergisi Kanunu yanında mevcut tasarıdaki kurumları ilgilendiren düzenlemelerin çıkarılarak sadece gerçek kişilerin vergilendirilmesine yönelik düzenlemelerin ele alınarak müstakil gelir vergisi kanununun yasalaştırılması ve ayrıca, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun bazı maddelerinin 2014 ve sonraki yıllarda uygulanmasına yönelik olarak tasarıda yer verilen düzenlemelerin ortadan kaldırılmak suretiyle, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 1.1.2014 tarihinden itibaren uygulamasına tamamen son verilmesi daha uygun bir yaklaşım olacağı kanısındayım.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 04.09.2013)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.