Geçen yazımda Vergi Usul Kanunu'na muhalefet suçu ile binlerce insan hakkında ceza davaları açıldığını, binlerce insanın gerek özel gerek ticari itibarlarını kaybederek yıllarca adliyelere taşındığını, son altı yılda bu suçlardan hakkında ceza davası açılan kişi sayısının 60.075 olduğunu yazmış, burada bir gariplik olduğunu belirterek bunun nedenlerini irdelemeyi bu yazımıza bırakmıştık.
Hapis cezasını gerektiren filleri işleyenlerin bu kadar çok görünmesinin veya bu kadar çok sanık yaratılmasının iki temel nedeni vardır. Bunlardan birinci hukuki sebep olarak kanundan, ikincisi ise fiili sebep olarak idareden kaynaklanmaktadır.
Vergi Usul Kanunu'nun hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren fiileri düzenleyen maddesi, 359. maddedir. Önce, Temizel dönemi kanunu olarak 4369 sayılı kanunla getirilen, daha doğrusu yeniden düzenlenen bu maddeyi aktaralım.
Madde iki kısımdan oluşmaktadır.
Maddenin birinci kısmında, muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan kişiler adına hesap açanlar veya çift defter tutanlar, defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar için altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Maddenin ikinci kısmında ise defter, defter sayfası, kayıt veya belgeleri yok edenler veya sahte belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar için on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Bu fiillerin suç olmasına elbetteki kimsenin itirazı yoktur. Ancak maddede iki önemli unsurun yasa değişikliği ile yok edilmesi, adaletsizliklere yol açmaktadır. Bunlardan birincisi, “kast unsuru”dur.
Bir fiilin suç kabul edilmesinde, kural olarak “kast”ın varlığı aranırken bu fiiller için kasıt aranmamaktadır. Oysa eski maddede, bu fiiller ancak vergi kaybına yol açmak kastı varsa suç olarak kabul edilmekteydi. Hatta, sahte veya yanıltıcı belgenin suç olabilmesi için, belgenin bu durumunun bilinerek kullanılması şarttı. Şimdi bu şartlar kaldırılmıştır. Nitekim ceza mahkemeleri uygulamasında da mükellefin suç işleme kastı olup olmadığına, mükellefin kullandığı belgenin sahte olup olmadığını bilip bilmediğine bakılmamaktadır.
Maddedeki bir diğer eksiklik ise suçun oluşumu için neticede vergi kaybının oluşmuş olması koşulunun aranmamasıdır. Yani suçun oluşumu açısından, Hazine'nin vergi kaybı olup olmadığı önemli değildir. Örneğin personeli tarafından getirilen bir harcama faturasının şişirilerek alındığını, yani yanıltıcı olduğunu faturayı defterine kaydettikten sonra öğrenen bir mükellefin, bu harcamayı kanunen kabul edilmeyen giderler arasına alması, KDV’sini indirim konusu yapmaması halinde dahi, Hazine'nin hiç kaybı olmamasına rağmen, fiili suç olmaktan çıkmamaktadır.
Burada, yanıltıcı belge veya sahte belge düzenleyen veya kullanana, vergi kaybı yoksa vergi mevzuatına göre ceza verilmemesini savunmamız, elbette ki bu gibi fiillerin cezasız kalmasını savunmamız anlamında değildir. Bizim savunduğumuz görüş, vergi kaybı yoksa, vergi suçunun da oluşmayacağıdır. Eğer isteniliyorsa bu filler için yine ceza verilebilir. Ancak bu cezayı öngörmek, vergi mevzuatının işi değildir. Eğer isteniliyorsa, başka kanunlarla, örneğin ceza kanununa hüküm konularak, konu düzenlenebilir. Vergi mevzuatı, Hazine'yi kayba uğratmayı cezalandırmalıdır.
Hukuk düzeni korumak, ticari yaşamın gerektirdiği mali kamu düzenini sağlamak, vergi hukukunun konusu değildir.
Kaldı ki, 1.1.1999’a kadar, vergi ziyanına yol açmaksızın sahte veya yanıltıcı belge kullanmak veya düzenlemek fiiline bir ceza öngörülmemişti ve mali kamu düzeninin bu sebeple bozulduğuna ilişkin bir iddia da o dönemin doktrininde ileri sürülmemişti.
Kişilerin bu suçlarla kolaylıkla suçlanmasının bir başka nedeni de inceleme elemanlarının bu konuda hazırlanan raporlarında gerekli araştırmada bulunmaksızın kolay suçlama yoluna gitmeleridir. Örneğin, fatura tarihinden 2-3 yıl sonra adresinde ulaşılamayan, beyannamelerini düzenli vermeyen, defter ve belgelerini ibraz etmeyen kişiler, 3 yıl önceki durumuna bakmaksızın, sahte veya yanıltıcı belge düzenleyicisi olarak nitelendirilmekte ve geriye doğru 5 yıl boyunca o kişiden belge alan herkes suçlu kabul edilmektedir. İşte size birkaç örnek.
Örneğin bir olayda sadece aracılık yapan, müşterilerinin verdiği toptan siparişleri, imalatçılara ileterek istenilenleri müşterilerine teslim ettiren ve arada komisyon kazancı elde etmek için imalatçıdan kendi adına fatura alıp, malın teslim edildiği müşterisine kendisi fatura kesen bir mükellef, bu malları üretecek fabrikalara, işçilere, makinelere sahip olmadığı için sahte belge üreticisi olarak nitelendirilebilmekte, bu şekilde mal alanlar için de suçlama yapılmaktadır.
Bir sanatçımız konserlerinde güvenlik hizmetini bir şirketten almıştır. Şirket, konser günleri, sağdan soldan adam toplayıp, onlara güvenlik görevlisi kıyafeti giydirip hizmet veren, ancak çalıştırdığı adamlar için bordro düzenlemeyen ve SSK primi ödemeyen bir şirkettir. Bu ihlallerin güvenlik şirketinin sorunu olması gerekirken sanatçımız, güvenlik hizmeti veren şirketin personeli yok diye, o şirketten sahte belge almakla suçlanmıştır. Neyse ki, beraat etti. Yargılama sırasında bu haber duyulsaydı sanatçımızın zedelenen onurunu kim tamir edecekti?
Yine vergi rekortmeni olarak da tanınmış bir kişi, bir şirketteki hisselerini 2000 yılında devredip ayrıldıktan yıllar sonra, 2004 yılında, o dönemin yönetim kurulu üyeleri 2000 yılı defterlerini ibraz etmeyince, 2000 yılının yönetim kurulu üyesi olmasından ötürü kaçakçılıktan yargılanmıştır. Beraat edinceye kadar, sanık sıfatını taşımaktan yaşadığı üzüntüyü ve sıkıntıyı kim telafi edebilir ki.
Bugün binlerce insan, kanunun yanılgın düzenlemesinden veya idarenin titiz olmayan tutumundan dolayı yargılanmaktadır.
Bu haksızlıkların hem yasal düzenleme gözden geçirilerek düzeltilmesi hem de geçmişin gözden geçirilmesi gerekmektedir. İkisi aynı anda yapılmazsa, yine bir anlamı olmaz. Aynı 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'nun bu konuda bir çözüm üretemediği gibi.
Geçmişin gözden geçirilmesinin bir tek yol vardır. O da, vergi affıdır. Bu nedenle, seçim atmosferi içerisinde siyasi partilerin vergi ceza affını vaatleri içerisine almaları, bence zorunludur.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 07.05.2007)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.