Bu yıl da Ramazan'ı ve bayramı uğurladık, ama inşallah tekrar görüşüp buluşmak üzere. Onbir ay sonra tekrar gelecek Ramazan ayı. Allah, ömür verirse tekrar yaşamayı dilerken, her geçen Ramazan ve Bayramdan sonra, ülkemizde gelir dağılımını merak ederim. İhtiyaç içerisindeki birey ve aileler, ne kadar kapsanabildi? Adil gelir dağılımına doğru olumlu bir yol alınabildi mi? Öğrencilerin ve bilhassa üniversite öğrencilerinin burs desteği aldıkları vakıfların burs fonlarına yeterince kaynak transferi gerçekleşti mi? Ve daha buna benzer alanlarda gelecek bir yılın planlamasına yeterince fon oluşturulabilecek mi?
Elbette bu soruların doğru cevapları, tahminlere ya da arzulara göre verilemez. Doğru cevapları, bilimsel araştırmalar yaparak elde edebiliriz. Ve bu araştırmalar, bireysel değil, kurumsal yapılarla gerçekleştirilebilir. Çalışma konusu, 'adil gelir dağılımı' olacak bir uzman vakıf kuruluşu tarafından 'fitre ve zekâtın adil gelir dağılımındaki rolü' de incelenebilmelidir. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) gibi kamu kurumlarının bu vakfın çalışmalarına bilimsel ve pratik destekler vermesi, daha doğru olacaktır. Bazı haber kayıtlarında DPT tarafından 'kurumsallaşma' alanında bir kültür oluşumu denemesi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak kamu kurumu niteliğinin demokratik sorgulamalara neden olabilme riski bulunduğundan, DPT tarafından doğrudan böyle bir çalışma yapılması tercih edilmemelidir.
Bilindiği üzere, merhum hocalarım Prof. Dr. Sabahattin ZAİM ve Prof. Dr. Turan YAZGAN, gelirin yeniden dağılımında zekâtın önemli fonksiyonuna yaklaşık son yarım asır boyunca dikkati çekmişler; bu konuda bilimsel konferanslar vermişler; makaleler yayınlamışlardır. Buna göre, zekât ve bir ölçüde de fitre (sadaka-i fıtr), millî geliri yukarıdan aşağıya doğru, üst varlık ve gelir gruplarından alt gelir gruplarına doğru yeniden dağıtmaktadır. Buna dikey yeniden gelir dağılımı denmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de 'Zenginlerin mallarında, yardım isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır.' (Zariyat Suresi, [51:19]); '…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve 'işte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı' denilecek.' (Tevbe Suresi, [9:34-35]) buyurulmaktadır.
Bu nedenle, 'Zekât, İslâm'ın beş şartından biridir ve malî bir ibadettir. Zekât, zenginden fakire bir gelir transferidir. Bu yönüyle zekât, ihtiyarî bir sosyal yardım değildir; (…) fakirin zengindeki hakkıdır; zengin için mecburî bir sadakadır; manası büyüme, temizlenme ve arınmadır.' (Bkz. Prof. Dr. Sabahattin ZAİM, 'İslâm – İnsan – Ekonomi', İstanbul, Yeni Asya Yayınları, Mart 1992, s.91). Tekrarlamak gerekirse, Zekât, İslam'ın dört büyük şartından birisi olan ve mal ile yerine getirilen bir ibadet olup toplumun sosyal güvence şemsiyesidir. İnsanda mevcut olan cimrilik hastalığını giderip tedavi eder; cömertlik duygularını geliştirir. Böylece gelir dağılımındaki dengesizliğin giderilmesinde; sınıf çatışmasının oluşmasında engel oluşturup topluma huzur ve saadet sağlar ve toplumsal birliğin oluşmasına katkıda bulunur.
Zekâtların edası da önemli olup, verilirken, zekâtı alan insanlar incitilmeyecektir. Riya ve gösterişten uzak durulacaktır. Cenab-ı Hak, 'Mallarını Allah yolunda harcayan, sonrada harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.' (Bakara Suresi, [2:262]) buyurmuştur.
Sadaka, dini yükümlülük nedeniyle insanın kendi arzusu ile karşılıksız verdiği ekonomik değerdir. 'Allah faizi daraltır, sadakaları arttırır.(…)' (Bakara 2/276). Bu ayette yer alan daralma ve artma ifadeleri ekonomi tabiri olarak 'pazar – piyasa' kavramları ile açıklanabilir bir içeriğe sahiptir. 'PARA', piyasanın sınırlarını çizen satın alma gücüdür. Harcayacak parası olmayan insanın iktisadî faaliyeti olamaz. Kısacası, birey, piyasa içerisinde mevcut parası kadar ekonomik faaliyetin belirleyicisi ve tetikleyicisidir. Geliri yeniden dağıtan sadaka ve zekât ise pazarı (piyasayı) genişletir. Varlıklı bir kişi, verdiği karşılığı ve geri döndürülme zorunluluğu olmayan, sadaka ve zekât ile çok sayıda insanı ekonomik faaliyetin içine dâhil eder. Bu sayede dün pazara (piyasaya) girme kabiliyeti olmayan kişiler bir anda mal talep edebilir hale gelir. Diğer bir deyişle alım gücünü yükseltir. Sadaka ve zekât verenler, tasarruf meyli yüksek, tüketim meyli düşük kişilerdir. Sadaka ve zekâtı alan kişilerin ise gelir düzeylerinin düşüklüğü ve/veya konumları sebebiyle tüketim meyilleri yüksektir. Dolayısıyla zekât ve sadaka ile piyasaya katılan tüketim meyli yüksek kişilerin sayısı aniden çoğalmaktadır. Bu durum, ekonomik çarpan katsayısının da etkisiyle ticaret hacmini genişletmektedir.*
Bu sonuç, göstermektedir ki 'fitre ve zekât, geliri dönüştürmekte' ve adil gelir dağılımını sağlayan bir toplum oluşmasına katkı yapmaktadır.
(Kaynak: Yeni Şafak | 12.08.2013)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.