Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in kamuyla paylaştığı Yeni Gelir Vergisi Kanun Tasarısı’nı gözden geçirdiğimde aslında çok radikal değişiklikler yapılmadığını gördüm.
Bazı istisnalar daraltılmış ve kat karşılığı arsa teslimleri gibi yeni düzenlemelere gidilmiş. Hâlâ sektörde “Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu” olarak anılan 6 yaşındaki kurumlar vergisi kanunu ile eski gelir vergisi kanunu tek çatı altında toplanmış. Şahsen, hazır bu fırsat yakalanmışken daha büyük ve önemli “reform” niteliğindeki değişiklikler yapılacağını düşünüyordum.
Çağdaş vergi sistemlerinde vergilendirmede esas mükelleflerin beyanıdır. Mükelleflerin gerçek gelirlerini beyan etmeleri bu yüzden çok önemlidir. Maalesef genel olarak beyanlar arzulanan verginin toplanmasına yeterli olmuyor. Bu yüzden vergi idareleri dolaylı vergilere yüklenerek durumu kurtarmaya çalışıyor. Dolaylı vergilerin; toplanmada kolaylık sağlaması, ödeyen kişilerin yaygınlığı sebebiyle verimli olması ve hissedilmeden alınması gibi artı yönleri olmakla beraber, gelir seviyesi ne olursa olsun tüketicilerden aynı oranda vergi alınması bu vergi türünün eksi yönleri olarak görülüyor. Mesela gelir durumu çok yüksek olanlar ile asgari ücret alanlar araçları için akaryakıt aldığında ödedikleri vergi değişmiyor. Bu yüzden dolaylı vergilerin gelir seviyesi düşük olan kişiler üzerinde baskı kurduğu kabul edilir. Bu eleştirileri bertaraf etmek ve vergide adaleti sağlamak isteyen vergi idareleri düşük gelirlilerin yoğun kullandığı mal ve hizmetlere düşük oranlı vergi uygulamayı tercih ediyor. Buna ilaveten lüks tüketim olarak kabul edilen mallardan ÖTV gibi farklı tüketim vergileri de alınıyor.
TÜİK’ten alınan verilere göre Türkiye’de tüketicilerin harcamaları incelendiğinde ana harcamaların gıda, giyim ve barınma için yapıldığı görülüyor. Gelir seviyesi arttıkça harcama kompozisyonunun değişeceği gerçeğini unutmamak şartıyla yapılan harcamalar üzerinden alınan vergiler hesaplandığında gelirin yüksek oranının vergi olarak devlete aktarıldığını görüyoruz. Yandaki tabloda tüm gelir gruplarının harcama tercihlerinin standart olduğunu varsaymamız halinde mükelleflerin ödeyeceği vergileri görüyoruz. Özellikle yüksek gelir gruplarında yüksek oranlı vergiye tabi mal ve hizmetlere talep arttığı için vergi yükü daha da yüksek hesaplanmalıdır. Tabloda Gelir Vergisi’nin yüzde 20 olarak hesaplandığı kabul edildi. Harcama kalemlerinde sadece KDV dikkate alınmıştır. Gelir seviyesi yüksek kesimde araç alımı, akaryakıt kullanımı, elektronik eşya ve bilişim talebi arttığı için yüksek oranlı KDV’den başka ayrıca Özel Tüketim Vergisi ve Özel İletişim Vergisi de ödendiğini unutmamak gerekir.
Beyanname veren mükelleflerin işleri ile alakalı olarak yaptıkları harcamaları gider olarak yazdığı, KDV gibi dolaylı vergileri de indirim mekanizmasıyla indirim konusu yaptığı dikkate alındığında ücretliler üzerinde vergi yükünün ciddi manada ağır olduğunu görüyoruz. Ücretlilerin gelirleri beyan yoluyla değil de stopaj yoluyla vergilendirildiği için ücretlilerin bazı gelirlerini gizlemeleri mümkün olmuyor. Yani ücretlilerin elde ettikleri gelirin tamamı vergi matrahı olarak dikkate alınıyor. Özellikle son yıllarda maaşların tamamının bankadan ödenmesi için getirilen mecburiyetler ve çalışanların ihbar/şikâyet mekanizmasına müracaat etmeleri ihtimali ücretlerin tamamının vergilendirilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu yüzden ücretlilerin hayatlarını idame ettirmek için yaptıkları harcamaların ücret matrahının belirlenmesinde gider veya indirim olarak dikkate alınması gerekir.
Yüksek Vergiler Demografik Yapının Yanında Şehirleri de Çarpıklaştırıyor
Özellikle özel sağlık harcamaları, sigorta ödemeleri, eğitim harcamaları, konut alımı veya kira giderleri, elektrik-doğalgaz harcamalarının ücretlilerin vergilendirilmesi esnasında dikkate alınması gerekir. Bunlardan bir kısmı belirli oran veya miktarlarla sınırlı olarak zaten ücretten indirildiği söylenebilir ama mevcut uygulamanın yeterli olmadığı tablodan anlaşılıyor. Yeni tasarıda; özelde ücretliler genelde ise tüm mükellefler lehine bu yönlü düzenlemeler getirilmesi gerekir. Çünkü vergi yükünün bunca yüksek olduğu bir ülkede vatandaşlar eğitim, kültür ve sağlık harcamalarından feragat etmek zorunda kalıyor. İnsanlar daha çok çalışmak zorunda kaldığı için hayatı da daha zor geçiyor. Hatta Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli dile getirdiği ve önem verdiği nüfus artış politikası bile vergi yükünün yüksekliğinden negatif olarak etkileniyor. Otomobil ve akaryakıt üzerinden alınan vergilerin aşırı yüksekliği şehirlerin de nüfus yoğunluğunu artıracak şekilde yatay değil, dikey gelişmesine neden olabilmekte. Amerika Birleşik Devletleri’nde tam tersi bir sistem var. Araba ve akaryakıt fiyatları ucuz, şehirler yatay gelişim göstermiş, şehir merkezlerinde emlak fiyatları pahalı ancak kenar mahalleler makul ve bu sayede ailelerin (hane) yüzde 70’inin evi var.
(Kaynak: Zaman Gazetesi | 25.06.2013)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.