Sermaye birikimi sorunlarına rağmen büyüme yolunda her gün adım atma zorunluluğu ile karşı karşıya olan Türk şirketlerinin borçlanma ihtiyacı her geçen gün artmaktadır.
Türkiye'nin belli başlı grupları; holding düzeyinde, "jumbo" özelleştirmelere - ihalelere katıldıkları ve yatırım projeleri gerçekleştirdikleri için 'proje - bazlı borçlanmalara', iştirak düzeyinde ise holdingin bu şirketlere dikte ettirdiği 'temettü dağıtım' hedefleri sebebiyle arttırılamayan ve sermaye üzerinden elde edilmesi beklenen 'ekonomik kar' hedeflerinin daha kolay elde edilmesi için arttırılmayan, büyümeyi desteklemez düzeydeki sermayeler kaynaklı sermaye yetersizliği ve nakit akışı dengesizlikleri sorunlarını gidermek için borçlanmaya artan oranda başvurmaktadırlar. Doğal olarak, büyük işletmeler için durum bu iken üretimde ve istihdamda dominant paya sahip KOBİ'ler için borçlanma ihtiyacı daha da fazladır.
Artan borçlanma gerçeği TC Merkez Bankası tarafından en son açıklanan "Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu" verilerinden de açıkça tespit edilmektedir. Bu verilere göre, Aralık 2004'teki 36 milyar 852 milyon 113 bin dolar olan (banka ve banka dışı finansal kuruluşlar, ve finansal olmayan kuruluşlardan oluşan) özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu Aralık 2012'de 137 milyar 575 milyon 568 bin dolar seviyesine çıkmış, bu toplamlar içindeki finansal olmayan kuruluşlara ait borç aynı dönemde 26 milyar 296 milyon 460 bin dolardan 84 milyar 440 milyon 914 bin dolara yükselmiştir. Özel sektörün yurtdışından sağladığı kısa vadeli kredi borcu ise 2004 - 2012 Aralık döneminde 10 milyar 182 milyon 925 bin dolardan 31 milyar 248 milyon 937 bin dolara çıkmış. Bu toplamlar içindeki finansal olmayan kuruluşlara ait borç aynı dönemde 1 milyar 331 milyon 696 bin dolardan 3 milyar 994 milyon 169 bin dolara yükselmiştir.
Hatırlanacağı üzere, ticari bankacılık ile yatırım bankacılığının tek bir bünyede birleştiği dev yabancı bankaların eylemleri sonucu 2007 Ağustos ayında patlak veren global ekonomik krizin tavan yaptığı 2008 Eylül ayında, Lehman Brothers'ın batışı sonrasında yabancı bankaların likiditesi aşağı yukarı 'kurumuştu'. Bankalar başlıca olarak interbank piyasalarında güvenin kaybolması kaynaklı olarak fonlanma maliyetlerinde dramatik artışlarla yüzleşmişlerdi; o dönemdeki EURIBOR ve EONIA oranları arasındaki belirgin farkın gösterdiği gibi bankaların kısa vadeli finansman maliyetleri önemli ölçüde artmış, ve bankaların hem borç piyasalarında ödedikleri artan spredler ve hem de CDS spredlerindeki artış ile uzun vadeli finansman maliyetleri de artmıştı. Bu noktada bankalar risklerini azaltma, müşterilerinin refinansmanlarını gerçekleştirmeme, hatta verdikleri kredileri geri çağırma ile bilançolarını küçültme yolunu seçmiş ve sermaye rasyolarını bu şekilde güçlendirmeye yoğunlaşmışlardı.
Ama tabi ki, borç piyasalarının konjonktürel yapısından dolayı bu durum sonsuza kadar sürmeyecek, global ekonomik krizden çıkmak için devreye alınan parasal genişleme politikaları en sonunda borç piyasalarının açılmasını, kriz öncesi ortama geri dönüşü sağlayacaktır. Ancak unutulmaması gerekir ki; bu durumda sonsuza kadar sürmeyecek ve muhakkak yeni bir global ekonomik kriz yaşanacaktır.
2007 Ağustos ayında, global ekonomik krizin başlangıcı temerrüde düşen borçlular yüzünden değil, potansiyel olarak temerrüde düşen borç verenler yüzünden olmuştur, ve büyüklüğü ve ratingi ne olursa olsun borç piyasalarının hiçbir katılımcısı bu krizden yara almadan kurtulamamıştır. Bu yüzden, artan borçlanma ihtiyaçları için açılan yurtdışı kredi pazarlarına daha da fazla şekilde yönelecek Türk özel sektör temsilcilerinin bu krize sebebiyet veren nedenleri ve bu kriz esnasında yaşananları unutmamaları ve bu krizden çıkarttıkları dersleri bundan sonra yapacakları yurtdışı borçlanma işlemlerine yansıtmaları gerekmektedir.
Bu çerçevede, Loan Market Association tarafından hazırlanan standart sözleşmeler baz alınarak, her bir kredi işleminin ticari şartlarının gerekliliklerini yansıtacak şekilde yapılan kredi dokümantasyonu müzakere süreçlerinde Türk özel sektör temsilcilerinin yabancı muadillerinin bu yeni dönemde yaptıkları gibi; sözleşmelerin 'Temerrüt Halleri' (Events of Default) maddesinin bankaların bir kriz ortamında borçluyu keyfi olarak 'teknik temerrüde' düşürüp erken ödemeye zorlayamayacağı şekilde sıkılaştırılmasını, bu noktayı daha da kuvvetlendirmek için sözleşmelere 'bir sonraki kontrol tarihinde tekrarı olmadığı sürece herhangi bir finansal taahhüt ihlalinin bir temerrüt hali doğurmayacağı' mantığını getiren 'Mulligan's' hükmü eklenmesini - detaylı 'Piyasa Çalkantı Şartları' (Market Turmoil Provisions) hükmü eklenmesini, piyasaların çalkantılı olduğu dönemlerde sözleşme kapsamında borçluya çok uygun şartlarda 'borç geri alım opsiyonu' (Debt Buy Back Option) tanınmasını sağlamasını, böylesi bir borç geri alım opsiyonunun finansal taahhütler üzerine etkisinin yansıtılma kriterlerinin sözleşmelerde belirtilmesini talep etmesini, herhangi bir kriz ortamında sözleşmelere 'tadilat ve feragatların' (Amendment and Waivers) yolunu açacak detaylı 'Kredi İmkanı Değişiklik Şartları'(Credit Facility Change Provisions) hükmü eklenmesini gerçekleştirmesi elzemdir.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 18.05.2013)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.