Girişim sermayesi, kulağa hoş gelen bir kavram. Aslında işin özü yeni ve kısmen de risk taşıyan alanlara yatırım yapılması anlamına geliyor. Eskiden risk sermayesi deniyordu. Bu isim işin tanımına uygun olsa da, bu alanın yeterince gelişmesine yardımcı da olmuyordu. Oysa, vergi teşvikinin altında yatan temel amaç, yeni ve kısmen de risk taşıyan alanlara yatırım yapılmasını özendirmek, böylece dünyadaki rekabet gücünde ek avantajlar sağlanmasıydı. Geçen zaman içerisinde sırf ismi nedeniyle yeterli ilgiyi görmemesinden olacak ki, ismi değişti. Bununla kalınmadı, önemli ilave bir vergi teşviki de sağlandı.
Girişim sermayesinin özünde, bir fikri olup da bunu hayata geçirebilmek için gerekli kaynağı ve sermayesi olmayan, bu nedenle de bankacılık sisteminden kolay destek bulamayan genç ve vizyoner müteşebbislerin önünün açılması amacı yatmaktadır. Bu şekilde yeni yatırımlara yönelmek isteyenlere diğer müteşebbislerin veya tasarruf sahiplerinin doğrudan destek vermeleri çok kolay değildir. Bu nedenle de organize tasarruf kaynaklarının oluşturulması ve buralarda toplanan kaynaklar ile girişimcilerin önünün açılması gerekiyordu. Bu nedenle de girişim sermayesi yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi yatırım fonlarının oluşturulması ve desteklenmesi gerekiyordu. Girişim sermayesi yatırım ortaklıkları veya yatırım fonlarının kuruluş ve çalışma esaslarını ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından düzenlenip takip edilmesi işin sağlıklı yürümesinin temel şartlarının başında geliyordu. SPK, 20 Mart 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir tebliğ ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına ilişkin esasları belirledi.
Sistemin çalışması ve bir öneri
Bu tebliğe göre GSYO’nun en az 5 milyon lira sermaye ile ve anonim şirket şeklinde kurulması gerekiyor. Kurucu ortaklardan en az birinin lider sermayedar olması gerekiyor. Gerçek kişi kurucularda işin doğası gereği ticari itibarla bağdaşmayan bir durumun bulunmaması gerekiyor. Bir sermayedar maksimum yüzde 25 hisseye sahip olabiliyor. Şayet 20 milyon liradan az bir sermaye ile kurulmuşsa en az yüzde 20’lik bölümünün halka açılması gerekiyor. Sermayesi 20 milyon lirayı aşıyorsa en az yüzde 10’luk bölümünün halka açılması yeterli görülüyor.
Kurulduktan sonra bu ortaklık veya fonların kaynaklarının girişim sermayesi yatırımlarında kullanılmasını sağlamak üzere getirilen şart kaynaklarının en az yüzde 50’sinin girişim sermayesi yatırımlarına aktarılmasıdır. Çünkü girişim sermayesi yatırım ortaklıkları veya yatırım fonları kurumlar vergisine tabi değillerdir. Aynı zamanda işlemleri katma değer vergisine de tabi değildir.
Son teşvik yasasıyla getirilen önemli düzenleme girişim sermayesi yatırım fon ve ortaklıklarının kaynak bulmalarını kolaylaştırıcı önemli bir hüküm getirdi. Buna göre mükellefler ilgili dönem vergiye tabi kazançlarının yüzde 10’unu vergiden istisna ederek bir girişim sermayesi yatırım fonu veya ortaklığına aktarabilecekler. Burada üst sınır fona ayrılan tutar öz sermayenin yüzde 20’sini aşamayacak. Fona aktarılmak üzere ayrılan kaynağın aktarılma işleminin en fazla 6 ay içerisinde yapılması gerekiyor.
Girişim sermayesi yatırım ortaklık veya fon yönetimleri istikbal vadettiğine inandıkları ve fona ihtiyaç duyan ticari, zirai veya sınai bir işletmeye bu kaynakları aktarabilecekler.
Bu sistemin daha iyi ve etkin yürümesi için fon aktarılan girişimcilerin kazançlarının, en azından öz kaynak ile fon kaynak oranındaki kısımlarının da gelir veya kurumlar vergisinden istisna edilmesidir.
(Kaynak: İto Gazetesi | 12.04.2013)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.