Mevcut potansiyeliyle Türkiye'nin dünya ekonomisinde bir üst ligde yer alabileceğine çok inandığımız için olsa gerek, yıllardır bu köşede genellikle temel zaaflara, performansı köstekleyen ve ilk bakışta farkedilmeyen eksiklere, fark yaratacak hamle ihtiyacına dikkat çekiyoruz. 2008 küresel krizinden sonra dış konjonktürde artan karmaşa ve belirsizlik te, henüz yeterince sistemli ve tempolu olmasak bile, eninde sonunda bu noktaya geleceğimiz umudunu canlı tutuyor. Üstelik dünyada yeni bir dip tehlikesi ve bölgemizde akut kriz ihtimali azalırken, bizim cari açığı ve enflasyonu azdırmadan 2013'te öngörülenden daha fazla büyüme imkanımız ortaya çıkıyor. Ne var ki sıradışı ataklar şöyle dursun, sıradan bir performansın doğal gereği olacak eylemlerde bile hiç yoktan kaos yaratma, anlamsız gecikmelere yol açma alışkanlığından sıyrılmamız gerekiyor.
Geç varılan uzlaşma
Hatırlayacaksınız, geçen yıl Türk Ticaret Kanunu (TTK) konusunda nev'i şahsımıza (!) münhasır bir bunalım yaşadık. Elli beş yıl önceden kalan ve bu arada tümüyle değişmiş ekonomik realite ile ilişkisi azalan bir kurumsal altyapı düzenlemesinin yerine yenisinin konması son derece doğal bir gelişme iken, buna neredeyse ekonominin ve reel kesimin tüm sorunlarını çözecek sihirli bir devrim etiketi takmayı ve gerçekte hiçbir haklı zemin bulamayacak bir direniş cephesi yaratmayı başardık. Başka Akdeniz ülkelerinde, sözgelişi İtalya'da da gözlendiği gibi amaçtan çok şekle odaklanan, şirketlerin büyümesine, sermaye ve insan kaynağına kolaylıkla erişmesine verilmesi gereken önceliği bir ceza yasasını çağrıştırır şekilde amaca uygunluğu tartışmalı yaptırımlara kaydıran ilk haliyle Temmuz 2012'de yürürlüğe girse bile yasanın uygulanamayacağı belliydi.
Bu bakımdan, 31 Ocak 2012 tarihli Dünya'da önerdiğimiz gibi yapılması gereken, 12 yıl süren hazırlık süreci boyunca tasarıyla gerçek anlamda ilgilenmeyen ancak yasa yayınlandıktan sonra içeriği hakkında bilgilenen özel kesimin de katkısıyla, dünya standartlarında bir iş ve yatırım ortamı oluşturma amacı ile uyumsuz ve ilgisiz hükümlerin ayıklanması ve değiştirilmesi ile düzenlemenin yürürlüğe girmesini geciktirmeden bir uzlaşma metni oluşturmaktı. Kuşkusuz bu arada saydamlık, kurumsal yönetim, hukuk ile bilgi teknolojisi uyumu, küresel muhasebe ve raporlama standartları, şirket operasyonlarının ve yeniden yapılanmaların kolaylaştırılması gibi temel iyileştirmelerin özüne zarar verilmemeliydi. Haziran 2012 sonunda yayınlanan 6335 sayılı yasanın öngördüğü değişiklerle sağlanan çözüm, bu açıdan yerinde olmuştur.
Yeni belirsizlikler
Ancak aradan geçen altı ay sonunda, ikincil düzenlemelerle uygulamanın netleşeceği beklenirken bu defa yeni bir belirsizlik ortamı yaratmayı becermiş görünüyoruz. Kanun'un saydamlık ve raporlama yönünden temel unsurlarından birini oluşturan bağımsız denetimin nasıl yapılacağı, kapsamda kimlerin olacağı ve denetçilik koşulları hala açık değil.
Bu konuda yetki Bakanlar Kurulu'na bırakılmış. Karar henüz açıklanmadı. Kasım başında kurulan Kamu Gözetim ve Denetim Standartları Kurulu ise (Kamudesk), zaten geçen yıl bütün yüksek kurullarını vesayet altına alan BKK kapsamında. Yani idari özerkliği olan bir karar mercii değil. Beklenen yeni BKK'nın internete konulan taslağında ise aktif büyüklüğü 250 milyon TL'nı, yıllık net satışı 200 milyon TL'nı veya çalışan sayısı 500 kişiyi aşan şirketlerin bağımsız denetime tabi olacağı öngörülüyor. Ayrıca, SPK kuralları kapsamında olan halka açık şirketler dışındakiler için, denetimin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı da belirsiz. Bir başka belirsizlik te Kamudesk'in gözetim altında tutacağı denetçilerin hangileri olacağı.
Sonuçlar amaca ters düşüyor
Taslak BKK içeriğinde hemen öne çıkan iki husus var ki boşluk yaratabileceği için sakıncalı. İlki şu: Limitlerin altında kalan şirketler, eski hükümler de yürürlükten kalkacağı için, 31 Mart 2013'ten sonra tümüyle denetim dışı kalacak. İkincisi ise diğer mevzuatla KOBİ için konular sınırlar (40 milyon TL), denetim limitinin çok altında kalıyor. Yani sadece KOBİ'ler değil, daha büyük şirketler de denetim dışı bırakılıyor. Daha önemlisi, küresel rekabete ayak uydurmaları için ölçeklerinin büyümesi gerektiğini vurgulayıp durduğumuz şirketlerin küçük kalması özendirilmiş oluyor. Üstelik kısa vadede avantaj gibi görünen denetim külfetinden kurtulmak, uzun vadede finansman ve ortaklık yönünden şirketler aleyhine olacak.
Kaldı ki bütün bunlar daha düzenleme aşamasındaki belirsizlikler. Bir de uygulama ve yorumlama aşamasındaki geleneksel zafiyetimizi düşünürseniz, durduk yerde öngörülebilirliğimizi nasıl azaltacağımızın yeni bir örneğini verdiğimiz açık. Boşuna başkalarına kızıyoruz.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 11.12.2012)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.