Son birkaç yıldır kamuoyu gündemi açısından hayırlı bir gelişme dikkatimizi çekiyor. İş kazaları, yazılı ve görsel basında daha fazla yer almaya başladı. İş kazalarının meydana gelmesi elbette kimsenin istemeyeceği kötü bir olay. Ancak ekonomik hayatın kaçınılmaz bir gerçeği. Nihai hedef, iş kazalarının sıfırlanması elbet. Bu hedef tam olarak gerçekleşmese de sayısını en aza indirmek ve zararlarını azaltmak da zorunlu bir çabayı gerektiriyor. İş kazası haberleri konusunda dikkatimizi çeken bir başka nokta daha var. Haberlerin veriliş tarzı. Hem olaylara dikkat çekmeyi, hem de yetkilileri bir şeyler yapmaya, harekete geçmeye zorlayacak şekilde veriliyor haberler. Bir de son beş- altı yıldır, adeta kitlesel diyebileceğimiz, çok sayıda cana mal olan, büyük ve kapsamlı iş kazaları meydana gelmekte.
HORTUM FACİASI
Bu kazaların çoğu da ihmali içeren, basit önlemler alınarak önlenebilecek, en azından zararları azaltılabilecek kazalar. Örneğin, geçtiğimiz aylarda Elazığ bölgesinde meydana gelen hortum olayında, işçilerin sığındıkları konteyner barınağın yerinden savrulması sonucu 6 işçi vefat etti. Tamam hortum çok istisnai bir doğa olayı. Varsayalım ki olayın meydana geldiği şantiyede bir gün önce iş güvenliği denetimi yapılsaydı. Denetleyici konteyner barınakların yere sabitlenmediğini, olası bir hortum olayında bunun risk içerdiğini söyleseydi. O şantiye yetkililerinin ilk söyleyecekleri şey, "Yok artık hortum gelecekmiş ve konteynerleri yerlerinden sürükleyecekmiş" cümlesi olurdu. Ama akla-hayale gelmeyen gerçekleşti. Hortum geldi ve 6 cana mal olan bir iş kazası ortaya çıktı. İşte, iş güvenliği önlemlerinin alınması "yok artık" denilen ihtimalleri de göz önüne almayı gerektirecek kadar hassas ve uzmanlık gerektiren bir konu. Kısacası işletme ve üretim süreçlerine bir başka gözle bakmayı gerektiriyor.
YANLIŞ ALGILAMA
Ülkemizde iş kazalarının sayısal analizinde genel olarak SGK istatistiklerinden hareket edilmekte. Buna göre her yıl ortalama 3 bin 500-4 bin civarı ölüm ve maluliyetle sonuçlanan büyük iş kazası meydana gelmekte. İş kazaları genel ekonomi açısından da acilen çözülmesi gereken önemli bir handikap. Çünkü her yıl bir milyon işgününün üzerinde bir kayıp söz konusu. Buna en az yüzde otuz da resmiyete intikal etmeyen iş kazası olaylarını eklediğinizde, ciddi bir verimlik problemi karşımıza çıkıyor. Kamuoyunda bir de yanlış algı var. İşçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerini almanın işletmeler için bir maliyet unsuru olduğu ve işverenlerin bundan şiddetle kaçındıkları algısı. Hatta TBMM'nde kabul edilip yazımızın yayınlanması öncesi yürürlüğe de giren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun, sırf işverenlerin maliyetini artırmamak, tabir yerindeyse onlara şirin gözükmek için geç çıkarıldığını düşünen ve iddia edenler dahi çıkabiliyordu.
KAMUOYUNUN ETKİSİ
Oysa iş sağlığı ve güvenliği önlemleri için, işletmelerin yüklenecekleri maliyet, hem maddi büyüklük açısından öyle gözde büyütülecek rakamlarda değil. Hem de bunlar önleyici maliyet niteliğinde. Alınan her önlem bir iş kazasının meydana gelme ihtimalini azaltıp, işletmenin ileride katlanacağı çok daha büyük bir maliyetten kurtulmasını sağlamış oluyor. Kaldı ki çok sayıda işletme için, işçisine bir iş güvenliği eğitimi verdirmesi ya da işletmeye emniyet kemeri, baret veya gaz maskesi gibi koruyucu malzemeler satın almanın maliyeti önemsenmeyecek giderlerdir.
Neyse, kamuoyunun pozitif baskısı etkili oldu ve belki bir süre daha Bakanlar Kurulu'nda imza bekleyecek olan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı daha erken gündeme alındı. En son 20.06.2012 tarihinde 6331 sayı ile TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Peki bu kanunun yürürlüğe girmesi, tek başına yeterli olacak mı? İş kazaları hele de aynı anda 5-10 işçinin öldüğü trajik olaylar bıçak gibi kesilecek mi? Elbette hayır.
KÖTÜ ÖRNEKLER
Kanunun yürürlüğe girmesi muhakkak olumlu bir etki yapacaktır. Ancak bizde meşhur ve sevdiğim bir söz var. Arabayı ehliyet kullanmaz. Kanunun uygulaması,çıkmasından çok daha önemli. Kanunun yürürlüğe girmesi ilk hareketi verecek belki. Ancak her şeyden önce bu konuda eğitim ve denetim boyutunun ihmal edilmemesi ve çok iyi oturtulması gerekecek. Kısacası sorun bir zihniyet sorunu. Bu düşüncemizin en güzel kanıtını 6-7 gün önce Eskişehir'de meydana gelen ve 4 işçinin hayatını kaybettiği işkazası vermekte. Çünkü hatırlanacağı gibi, bu olayın meydana geldiği işyeri, makine imalatı yapmak üzere izin almış. Oysa olay sonrası içerisinde taş kırmada kullanılan kimyasal madde üretilen bir işyeri olduğu anlaşıldı. Bu çarpıklık ancak o işyerinde bu üzücü olayın meydana gelmesiyle anlaşıldı. Fakat Türkiye'nin her yerinde, benzer çelişki ve risklerin binlercesi aynı anda mevcut. Örneğin yıllar önce bir vesileyle İzmir Bornova'da Hurdacılar Sitesi'ne gitmiştim. İşyerlerinde sık sık elektrik kesintisi yaşanmaktaydı. Çünkü site hurdacılık yapacak esnaf için kurulmuştu. Elektrik tesisatı da buna uygun döşenmişti. Ancak işletmelerin çoğu makine, plastik eşya v.b. üretimi yapıyordu. İşyerlerinin kullanmak zorunda olduğu elektrik akımı daha yüksek olduğu için, sitenin tesisatı yükü bu ihtiyacı kaldırmıyordu. Umarım aradan geçen sürede ek yatırımlar yapılıp, elektrik tesisatı işletmelerin fiili durumuna uygun hale getirilmiştir.
(Kaynak: Yeni Asır | 03.07.2012)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.