İzmir’deki Yunanistan Başkonsolosluğu'ndan dört kere Schengen vizesi talebim oldu… Buna karşılık Yunanistan’a kara, deniz ve havayolu ile pek çok kez giriş çıkış yaptım.
Son vize randevusu için Yunan Başkonsolosluğu'na gittiğimde her zamankinden farklı karşılandım. Karşılayan kişi; “efendim”siz konuşmuyor.
Diğer çalışanların da, vize talebini yapan kişi ile görüşme yaparken eskisinden daha da nazik ve vize konusunda çok daha toleranslı olduklarını gözlemledim.
Vizeyi aldıktan sonra yaptığım ilk seyahat Sakız Adası'na oldu. Sakız Adası'nda kaldığım Kyma Hotel’in sahibi Thedore Sipordilis, Karşıyakalı hemşehrimiz Güher Hanım ile evli olduğu için ara sıra Türkçe sohbet ediyorduk fakat bu seyahat sırasında daha önce şahit olmadığım kadar çok kişinin Türkçe konuştuğunu şaşkınlıkla fark ettim.
Sakız Adası seyahatimden sonra üç arkadaş; Emre Arınç, Hakan Özel ve ben “Ege Yunan Adaları” turuna katıldık. İlk ada Santorini. Ada açıklarına demirleyen gemiden karaya botlarla ulaştık. Buradan da falezler üzerine kurulu şehrin yerleşim yerlerine teleferik aracılığı ile ulaştık. Çarşı pazar dolaştık, bu adada da yarım yamalak da olsa Türkçe konuşmaya çalışan esnaflar ile karşılaştık, ancak bunların içinde bir tanesi vardı ki söz etmeden geçemeyeceğim.
Bir dükkânın önünden geçerken magnetlerin üzerinde bir euro etiketi görünce arkadaşlarıma; ”Gelin bakın burada magnetler ucuz” dedim. Dükkanın önünde bulunan satıcı, kötü bir Türkçe ile; “Evet evet bunlar ucuz” dedi. Ben yine arkadaşlara; “Gelsenize yahu bunlar gerçekten ucuz” dedim. Bizimkilerden bir hareket gelmeyince; “Amma pintisiniz yahu bunlar ucuz gelin diyorum” dedim. Satıcı; “Pinti bunlar pinti” dedi. Adam da papağan gibi beni taklit ediyor diye içimden geçirdim. Sonra satıcıya Yunanca ”Senin adın ne” dedim. O da bana; “Şükrü” dedi. İşte orada koptum ve “Anasının gözü” dedim. Satıcı bana; “Ne yani yalan mı söylüyorum, benim adım Şükrü” dedi. Sustum ve birkaç saniye düşündüm, adamın Türkçesi çok kötü ama ısrarla “Benim adım Şükrü” diyor. Ben de; “Ne işiniz var yahu burada ne zaman, nasıl geldiniz” dedim. Yine bozuk bir Türkçe ile eşi olduğunu sandığım bayan; “Yirmi sene önce buraya yerleştiklerini” söyledi. Biraz sohbetten sonra adadaki tek Türk’ün Şükrü olduğunu öğrendik.
Pire Limanı'na yanaşan gemiden inip önce Pire’yi sonra da Atina’yı gezmeyi planladık ve yola çıktık. Bu benim Pire ve Atina’ya ikinci gelişim olduğu için rehberlik bana kaldı. Atina’da Akropol’ü gezdikten sonra Monastraki denilen bölgeye inerken bir işportacı yaşlı kadınla karşılaştık. Bize masa örtüsü satmak için Türkçe “Çok ucuz, kendi ellerimle yaptım” diye malını pazarlamaya çalışan kadın ilgisizliğimizi gördükten sonra arkamızdan; “Kardeş, gel bak ellerimle yaptım, kör olayım çok ucuz gel beee” diye yüksek sesle dönmemizi ve satın almamızı talep ediyordu. Burada yine ben de inanılmaz bir şaşkınlık yaşattı. Dikkat edin kadın cümlesinin arasında; “…Kör olayım ucuz…” diyordu. Bu beni fazlası ile şaşırttı. Ancak şunu da unutmayalım ki Atina’da altmış bin İstanbul ve İzmir Rum’u yaşamakta…
(Kaynak: Yenigün Gazetesi | 16.06.2012)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.